Turkish

Yasal Reformların Ötesinde: Kadınlara ve Kızlara Karşı Şiddetin Ortadan Kaldırılmasında Kültür ve Kapasite

Yasal Reformların Ötesinde: Kadınlara ve Kızlara Karşı Şiddetin Ortadan Kaldırılmasında Kültür ve Kapasite

New York—2 July 2006

Alınan  birçok  önlemle,  kadınların  ve  kızların  statüsü  son  50  yılda  önemli  ölçüde   iyileştirilmiştir.  Daha yüksek okuryazarlık ve eğitim oranlarına ulaşmışlar, kişi başına  gelirlerini artırmışlar ve mesleki ve siyasi alanlarda  önemli  rollere  yükselmişlerdir.  Dahası,   geniş  yerel,  ulusal  ve  küresel  kadın  ağları  kadınların kaygılarını  dünya  gündemine   koymayı  başarmış  ve bu kaygıları  ele alacak  yasal  ve kurumsal mekanizmaların  oluşturulmasını   kolaylaştırmıştır.  Olumlu  gelişmelere  rağmen,  kadınlara  ve  kızlara  karşı sosyal normlar,  dinsel fanatizm ve sömürücü ekonomik ve politik koşullar tarafından sürdürülen amansız bir şiddet  salgını dünyanın her köşesinde büyük zarar vermeye devam etmektedir. Uluslararası toplum, kadınları  ve kızları koruyacak yasaları yürürlüğe koymak için uğraşırken, bu salgını durdurmak için gerekli  olan yasal sistem ile değerlerimiz,  davranış tarzlarımız  ve kurumlarımızda  somutlaşan  kültür  arasında  hala büyük bir uçurum bulunmaktadır.

Kadınlara  ve  kızlara  karşı  kaygılandırıcı  düzeydeki  şiddet,  bugünkü  küresel  durumu   nitelendiren  iki  eş zamanlı  süreç  karşısında  meydana  gelmektedir.  Birincisi,  her  kıtada   ve  insan  yaşamının  her  alanında geçerliliğini   yitirmiş   kurumların,   eskimeye   yüz  tutmuş    doktrinlerin   ve  gözden   düşmüş   geleneklerin güçsüzlüğünü  açığa  vuran ve toplumsal   düzende  kargaşaya  ve çöküşe  yol açan bir parçalanma  sürecidir. Dinlerin ahlaki bir etki meydana  getirme yeteneğinin kötüye gitmesi, ardında insan yaşamının saygınlığını reddeden  uç  seslerle  ve   gerçeğin  maddi  algılanışlarıyla  doldurulan  ahlaki  bir  boşluk  bırakmıştır.  Aşırı zenginlik  ve yoksulluğu besleyen bir sömürücü ekonomik düzen, milyonlarca kadını ekonomik kölelik konumlarına   itmiş  ve onları  mülk,  miras,  fiziksel  güvenlik  ve üretim  girişimine  eşit katılım   haklarından mahrum bırakmıştır.  Etnik çatışmalar  ve zayıf devletler,  kadın göçmenlerin  ve  mültecilerin  sayısını, onları daha  da  büyük  fiziksel  ve ekonomik  güvensizlik  konumlarına   iterek  artırmıştır.  Evde  ve toplumda,  aile içindeki yüksek şiddet oranı, kadınlara ve çocuklara  karşı alçaltıcı davranışta artış ve cinsel istismarın yaygınlaşması, bu çöküşü hızlandırmıştır.

Bir kötüye gidiş modelinin yanı sıra, yapıcı ve birleştirici ikinci bir süreç görülebilir. İnsan  Hakları Evrensel Bildirgesi’nin etiğinde kökleşmiş ve dünyada kadın çabalarının artan bir  dayanışmasıyla beslenen son 15 yıl, kadınlara  ve  kızlara  karşı  şiddet  sorununu  küresel   gündeme  koymayı  başarmıştır.  Bu  zaman  boyunca geliştirilen kapsamlı yasa ve norm çerçevesi,  böyle bir istismarın hoş görüldüğü ve hatta göz yumulduğu dokunulmazlık kültürünü kafası karışmış  bir uluslararası toplumun dikkatine getirmiştir. Bir dönüm noktası olan, BM Kadınlara Karşı  Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi 1993 yılında şiddeti şöyle tanımlamaktaydı:

İster  genel  ister  özel  yaşamda  meydana  geliyor  olsun,  kadınlarda  fiziksel,  cinsel  veya   psikolojik zararla  veya  acıyla  sonuçlanan  veya  sonuçlanması  olası,  cinsiyete  dayanan   herhangi  bir  şiddet hareketi; ayrıca bu gibi eylem tehditleri, zorlama ya da özgürlükten keyfi  olarak mahrum etme.1

Bu tanım, kadınlara ve kızlara karşı şiddetin özel bir konu olduğu şeklindeki temelsiz düşünceye  meydan okumuştu. Kızlara veya kadınlara karşı şiddet söz konusu olduğunda, ev, aile, kültür ve  gelenek, artık doğru hareketin nihai hakemleri  olmayacaktı. Kadınlara karşı şiddet konusunda bir  Özel Raportörün de atanması, bu krizin birçok boyutunu  araştırıp  uluslararası  toplumun   dikkatine  getirmek  için bir  diğer  mekanizmayı sağladı.

Son on beş yıldaki büyük ilerlemelere karşın, ülkelerin şiddeti azaltmaktaki  başarısızlığı,   aslında ‘tepkisel’ bir  yaklaşımın  kusurlarını  açıkça  ortaya  koymuş  ve öncelikle  şiddetin   önlenmesi  olan  daha geniş  hedefi giderek  kabul etmeye başlamıştır.  Farklı ifade edilmekle,   uluslararası  toplumun  önündeki şimdiki meydan okuma,  kadınların  ve kızların tüm  potansiyellerini  geliştirebilecekleri  sosyal,  maddi  ve yapısal  koşulların nasıl  yaratılacağıdır. Bu gibi koşulların yaratılması, sadece toplumun yasal, siyasi ve ekonomik  yapılarını değiştirmek  için bilinçli  girişimleri  içermeyecek,  aynı  ölçüde önemli  olarak da,  değer  yargıları  sömürücü davranış modellerini değişik biçimlerde destekleyen  bireylerin—erkeklerin ve kadınların, erkek ve kız çocuklarının—değişim geçirmesini gerektirecektir.  Bahai bakış açısına göre herhangi bir sosyal değişim programının özü, bireyin ruhani ve ahlaki bir  boyutunun olduğu anlayışıdır. Bu, yaşamlarının amacına dair anlayışlarını,  aileye, topluma ve  dünyaya  karşı sorumluklarını  biçimlendirir.  Yavaş yavaş şekillenen  yasal, siyasi  ve  ekonomik    yapıdaki  kritik  değişimlerin   yanı  sıra,  bireylerin  ahlaki  ve  ruhani  yeteneklerinin  geliştirilmesi, dünyanın her yerindeki kadınlara ve kızlara karşı istismarı önlemek için henüz  anlaşılması güç olan arayışın temel bir unsurudur.

Belirli  ahlaki  prensipleri  ve  değer  yargılarını  yaygınlaştırma  düşüncesi  tartışmalara  yol   açar  niteliktedir; geçmişte  çok sık olarak bu gibi çabalar,  baskıcı  dini uygulamalar,  ezici  siyasi ideolojiler  ve ortak yarara ilişkin dar biçimde tanımlanmış vizyonlarla özdeşleşmiştir.  Ancak ahlaki yetenekler, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin idealleriyle tutarlı bir biçimde  açıkça belirtildikleri ve tüm bireylerin ruhani, sosyal ve zihinsel gelişimini beslemeyi  amaçladıkları zaman, şiddetten arınmış bir toplumun meydana gelmesi için gerekli değişimin anahtar  bir öğesini temsil eder. Dahası, bu gibi yetenekler, günümüzün merkezi sosyal ve ruhani temel  prensibine, yani insanlığın bir bütün olarak birbirine muhtaçlığı ve bağlanmışlığı ilkesine sıkıca  bağlı olmalıdır. O zaman ahlaki gelişimin amacı, bireyselci ‘kurtuluş’ düşüncelerinden,  tüm insan  ırkının kolektif gelişimini kapsamaya  doğru değişir. Dünyanın sosyal ve fiziksel sistemlerine dair  anlayışımız bu çerçeveyi kabul  etmek  üzere  evrim  geçirirken,   yaşadığımız  çağda  etik  olarak   işlev  yapmak  için  gerekli  ahlaki yetenekleri de geliştirmeliyiz.

Bunu eğitim hedeflerine nasıl dönüştürebiliriz? Birçok Bahai okulu ve yüksek eğitim kurumu,  çocukları ve gençleri ahlaki muhakeme becerileri geliştirmek ve toplumlarının iyileşmesine katkıda  bulunma sorumluluğu üstlenmek üzere donatmaya yardım eden bazı ahlaki yetenekler tanımlamıştır.  Böyle bir müfredat için temel, her bireyin soylu eylem için sınırsız potansiyele sahip ruhani bir  varlık olduğu, ancak, ortaya çıkabilmesi için o  potansiyelin   bu  temel  insani  boyutla  uyumlu   bir  müfredat  vasıtasıyla  bilinçli  olarak  geliştirilmesi gerektiğine olan inançtır. Bahai  eğitim kurumları tarafından belirlenen ahlaki yetenekler arasında şunlar bulunmaktadır:  çatışmadan   arınmış  olarak ortak karar  almaya  etkin biçimde  katılma  (bu, güç kullanımını esas alan ve  çatışmanın insan etkileşimlerinin  temel bir dayanağı olduğu fikrinde yanlış şekilde kökleşmiş olan  sömürücü davranış modellerinin değişim geçirmesini içerir); etik ve ahlaki prensiplere dayanan  davranış dürüstlüğü  ile hareket  etme; insanın  saygınlık  ve kendine  değer verme duygusunu   geliştirme;  yaratıcı  ve disiplinli bir şekilde girişimde bulunma;  eğitim aktivitelerini   güçlendirmeyi  üstlenme;  paylaşılan değerlere ve prensiplere dayanan bir arzulanan gelecek vizyonu  yaratma ve başkalarını da bunun gerçekleşmesi için çalışmaya esinleme; egemenliğe dayalı ilişkileri  anlama ve bunların karşılıklılığa ve hizmete dayalı ilişkilere dönüştürülmesi yönünde katkıda  bulunma. Bu şekilde müfredat, bireyi bir bütün olarak geliştirmeye çalışmaktadır—ruhani   ile   maddi yi,  teorik  ile  pratiği  ve  bireysel  gelişim  duygusu  ile  topluma  hizmeti  birleştirerek.

Bu gibi değerler okullarda öğretilebilmekle  beraber, çocukların  yetiştikleri  ve kendileri, dünya  ve yaşamın amacı hakkında görüşler oluşturdukları yer aile ortamıdır. Bir aile çocuklarının temel  gereksinimlerini karşılamakta  ne  kadar  başarısız  olursa,  toplum  da  ihmal  ve  istismarın   sonuçlarının  yükünü  o  derecede sırtında taşıyacak ve ilgisizlik ve şiddetin yol açtığı  koşullardan büyük ölçüde acı çekecektir. Çocuk gücün doğasını ve onun kişiler arası ilişkilerdeki  ifadesini ailede öğrenir; ifadenin ve çatışmayı çözümlemenin bir vasıtası olarak otoriter yönetimi  veya şiddeti kabul etmeyi ya da reddetmeyi ilk öğrendiği yer burasıdır. Bu ortamda,  erkekler   tarafından  kadınlara  ve kızlara  karşı  işlenen  yaygın  şiddet,  toplumun  ve ulusun  temel  birimine bir saldırı oluşturmaktadır.

Ailedeki ve evlilikteki eşitlik hali, ayırmak ve bireyselleştirmek yerine sürekli artan bir  bütünleştirme ve birleştirme  yeteneği  gerektirir.  Ailelerin  kendilerini  değişen  çevresel,   ekonomik  ve siyasi  karışıklıkların baskıları altında dayanılmaz biçimde gerilmiş buldukları hızla  değişen bir dünyada, aile bağının bütünlüğünü korumak ve çocukları karmaşık ve küçülen bir dünyada  vatandaşlığa hazırlamak büyük önem kazanmaktadır. O halde, babalar olarak erkeklerin bir ailedeki  sorumluluklarının,  ekonomik refahın ötesinde, sağlıklı erkek-

kadın ilişkilerinin,  öz disiplinin ve ailenin erkek ve kadın üyelerine karşı eşit saygının bir  örneği olmayı da içerdiğini  anlamalarına  yardım  etmek  zorunludur.  Bu,  çocuklarının  ilk   eğitmeni  olan;  mutluluğu,  sahip olduğu güvenlik ve özsaygı duygusu, etkin biçimde ebeveynlik   yapma kapasitesi için gerekli olan annenin rolünü tamamlamaktadır.

Çocukların ailede öğrendikleri,  onların toplum yaşamını şekillendiren sosyal etkileşimler ve değer  yargıları tarafından doğrulanır ya da reddedilir. Toplumdaki bütün yetişkinlerin —eğitimciler,  sağlık çalışanları, girişimciler,  siyasi  temsilciler,  dini  liderler,  polis  memurları  ve   medya  profesyonellerinin—   çocukların korunması sorumluluğunda bir payı vardır. Ancak, toplum  yaşamının koruyucu ağının pek çok durumda onarılmaz bir biçimde kopmuş olduğu görülmektedir: her  yıl milyonlarca kadın ve kızın ticareti yapılmakta, zorla fahişeliğe  ve kölelik  benzeri  şartlara   maruz bırakılmaktadır;  göçmen  işçiler,  kadınlar  ve göçmenler olarak iki kat marjinalleşmeyle  karşı karşıya kalmakta, gayri resmi bir ekonomide işverenlerinin ellerinde zihinsel,  fiziksel  ve   ekonomik  istismarın  acısını  çekmekteler;  sayıları  artmış  ve çoğu  zaman  kendilerini koruma  vasıtalarından yoksun olan yaşlı kadınlara karşı şiddet büyük ölçüde artmıştır; çocuk pornografisi,  sınırsız ve kontrol dışı bir küresel pazarın iştahını besleyen bir virüs gibi  yayılmıştır;  birçok  ülkede okula gitme ve devam etme eylemi  bile kızları fiziksel ve cinsel istismar için çok büyük  bir riske sokmaktadır. Zayıf  devletlerin  ve  yasaların  uygulanmasında  başarısızlığın  yarattığı   koşulları  daha  da kötü bir  duruma sokmak,  toplumu  şu soruları  sormaya  zorlayan  derin  bir   ahlaki  ikilemdir:  bir  bireyi,  başka  bir  insanın yaşamını  ve  haysiyetini  sömürmeye  sevk   eden  nedir?  Aile  ve  toplum,  hangi  temel  ahlaki  kapasiteyi geliştirmeyi başaramamıştır?

Dinler  bir  toplumun  değer  yargılarını  oluşturmada,   geleneksel   olarak  tüm  dünyada   belirleyici  bir  rol oynamıştır.  Ancak,  bugün din adına  yükseltilen  birçok ses, kadınlara  ve  kızlara karşı işlenen  şiddetin  ve sömürücü davranışların ortadan kaldırılmasında en güçlü engeli  oluşturmaktadır. Aşırı dinsel yorumların savunucuları, dinsel çağrıları kendi güçleri için bir araç  olarak kullanmak yoluyla, ev dışındaki hareket kabiliyetlerini  sınırlandırarak,  eğitime  erişimlerini  kısıtlayarak,  bedenlerini  zararlı geleneksel  uygulamalara maruz bırakarak,  giyimlerini denetleyerek ve hatta aile onurunu küçük düşürdüğü iddia edilen eylemleri cezalandırmak   için  öldürmek  suretiyle  kadınları  ve  kızları  ‘evcilleştirmeye’   çalışmıştır.  Çok  ciddi   bir yenilenme  ihtiyacında  olan,  dinin  kendisidir.  Böyle  bir yenilenmenin  ana öğesi,  dini   liderlerin  toplumun sosyal, politik  ve ekonomik alanlarında  ilerlemeyi  gerçekleştirmek  için  acil ihtiyaç  duyulan bir ahlaki  ve pratik prensip olan kadın erkek eşitliği prensibini açık bir  şekilde ifade etmeleri ve onun öncüleri olmaları gereğidir.  Bugün  tüm  dinlerin,  dinin  ne   olduğu  ve  neyi  gerektirdiğinin  evrim  halindeki  tanımında  çoğu zaman dışarıda bırakılan  kadınların seslerini de içerdiği akılda tutularak, uluslararası insan hakları ölçütlerini açıkça   ihlal  eden  dinsel  uygulama  ve  doktrinler   daha  derin  bir  inceleme  ve  gözden  geçirmeye   tabi tutulmalıdır.

Birey,  ailesi  ve  toplum  ortamı  sonuçta  devletin  koruması  altındadır;  aydın  ve sorumlu   liderliğe  işte bu düzeyde  ciddi  ihtiyaç  vardır.  Ancak,  çoğu  hükümetler  kadınlara  ve   kızlara  karşı  şiddeti  ve  sömürüyü cezalandırıp önlemeye yönelik uluslararası yükümlülüklerinden  kaçınmayı sürdürmektedir; birçoğu siyasi iradeden yoksundur; bazıları yasaları uygulamak için  yeterli kaynak ayırmakta başarısızdır; birçok ülkede kadınlara ve kızlara karşı şiddetle ilgilenen  uzman hizmetler yoktur; ve önleme konusunda çalışma neredeyse her bağlamda yerel kısa süreli tedbirlerle sınırlıdır 2. Gerçekte, sadece birkaç devlet genel  durumda küçük bir azalma olduğunu iddia edebilir 3. Birçok devlet, şiddeti kınayan uluslararası  anlaşmalarda   kültürel ve dini şartların arkasına saklanmaya devam ederek, şiddeti ve kurbanlarını büyük ölçüde  görünmez kılan bir yasal ve ahlaki cezadan muaflık ortamını daha da sürekli kılmaktadır.

Yasal  çerçeveler   geliştirme   devrini,  artık  uygulama   ve  önlemeye   verilen  önem   izlemelidir.   Bu  gibi önlemlerin  temeli,  çocuklarda  hem  saygınlık  duygusu  hem  de   ailelerinin,  toplumlarının  ve  dünyalarının iyiliği için sorumluluk geliştirerek, onların  zihinsel ve aynı zamanda da ahlaki gelişmelerini mümkün kılacak eğitim ve öğretimlerinde kökleşmiş  bir stratejidir. Bütçesel açısından bakınca, önleme çalışmaları, yeterli bir kaynak oranının  kolayca  erişilebilir sosyal hizmetlerin  ve yasal uygulamaların  sağlanması  için ayrılmasını  garanti etmek üzere cinsiyete özgü önlemlerin bilinçli olarak benimsenmesini kapsayacaktır. Bu gibi  çabalar, bu  alandaki  ulusal  çabaları  değerlendirebilmek  ve  erkekler  ve  kadınların,   toplumlarında  meydana  gelen şiddetin ciddiyeti  ve yaygınlığı  konusunda  bilinçlerini  artırmak  için şiddetin açık tanımlarıyla  ve kapsamlı veri toplama metotlarıyla güçlendirilmelidir. Uluslararası  toplum, 1993 Bildirgesi’yle  bu konudaki önemli liderliğine,  kadınlara ve kızlara  karşı şiddeti “eşitliğe,  gelişmeye  ve  barışa  ulaşılması  için  bir  engel”  olarak  kabul  etmesine  ve  Özel   Raportör’ün çalışmalarına   rağmen,  bölünmüştür   ve  sözlerini  uygulamaya   koymakta   ağır   kalmıştır.  Eyleme  geçme konusundaki  başarısızlığa,  2003’te  BM  Kadının  Statüsü  Komisyonu’nun   47’nci  oturum  toplantılarında dikkat  çekilmişti.  Komisyon,  tarihinde  ilk kez olarak,   kadınlara  karşı şiddet  konusunda  üzerinde  mutabık kalınan bir dizi sonuca varmada başarısız  kalmıştı. Bu durumda, ülkelerin 1993 Bildirgesi’nde ana hatları belirtilen yükümlülüklerinden   kaçmaya  yeltenmek için kültürel ve dini esaslı tezler kullanıldı. Bu nedenle, Komisyon’un  gelecek  toplantılarında  bu küresel salgına dair sadece yasal değil aynı zamanda uygun ahlaki tavrı da  belirleyerek, kadınlara ve kızlara karşı şiddetin ortadan kaldırılmasıyla ilgili kararlı bir dilin,  mutabık kalınan sonuçlar olarak benimsenmesi zorunludur.

Birçok  taahhüdünü  yerine  getirebilmesi  için,  uluslararası  toplumun  kadınların  insan   haklarına,  cinsiyet eşitliğine  ve kadınların  güçlendirilmesine  adanmış  gücü,  otoriteyi  ve  kaynakları  çarpıcı biçimde  artırması gerekir. Bahai Uluslararası  Toplumu, tamamıyla  kadınların  haklarına ve sorunlarına adanmış, kapsamlı bir göreve  sahip  özerk  bir  Birleşmiş   Milletler   birimi  oluşturmayı   öneren  görüşmelere   katılmaktadır.   Bu görüşmeler, Pekin Eylem  Platformu’ndan, Kahire Çalışma Programı’ndan ve Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi  Sözleşmesi’nden kaynaklanmakta  ve insan hakları bakış açısının BM çalışmalarının tüm yönleriyle  tam olarak bütünleştirilmesini temin etmektedir. Kadınlara BM’in en yüksek karar alma seviyelerinde   söz  hakkını  garanti  etmek  için  böyle  bir  birim,  Genel  Müsteşar  statüsünde  bir  yönetici  tarafından idare edilmelidir. Görevini etkin biçimde yürütebilmesi için, bu kurum hem yeterli  ölçüde ulusal temsile,   hem  de  yönetim   kurulunun   parçası   olarak  bağımsız   kadın    hakları   uzmanlarına   gereksini m duyacaktır.

Kadınlara ve kızlara karşı şiddet salgınını ortadan kaldırma çabaları, bireyden uluslararası  topluma kadar, toplumun   her  seviyesinden   gelmeli  ve  onlar  tarafından  güçlendirilmelidir.    Bununla  birlikte,  yasal  ve kurumsal reformlarla sınırlı kalmamalıdır; çünkü bunlar sadece gözle  görülür suça hitap ederler ve adalet ve eşitliğin, otoriter gücün ve fiziksel kuvvetin düşüncesiz  eylemi üzerinde egemen olacağı bir kültür yaratmak için ihtiyaç duyulan köklü değişimleri   yaratamazlar.  Gerçekten de, insan yaşamının içsel ve dışsal boyutları karşılıklıdır,  biri   olmadan  diğeri  düzeltilemez.  Şimdi  değişim  geçirmeye  gereksinim  duyan  ve  sonunda  kadınların  ve kızların statüsünü  yükselterek,  bu sayede de insanlığın tümünün  ilerlemesine   yardımcı  olan değer yargıları ve davranış için en sağlam temeli sağlayan, işte bu içsel, etik ve  ahlaki boyuttur. Notlar

1 Birleşmiş Milletler Genel Kurul 48/104 sayılı kararı, 20 Aralık 1993. Kadınlara Karşı Şiddetin  Önlenmesi Bildirgesi, Madde 2. BM Dokümanı A/RES/48/104.

2 Birleşmiş Milletler Kadınların İlerlemesi Departmanı (2005). Uzman Grup Toplantı Raporu:  Kadınlara karşı şiddetle mücadele etmede ve önlemede yararlı uygulamalar. 17-20 Mayıs 2005, Viyana,  Avusturya. http://www.un.org/womenwatch/daw/egm/vaw-gp-2005/docs/FINALREPORT.goodpr...

3 Aynı yerde.

Kaynak URL:  http://www.bic.org/statements/beyond-legal-reforms-culture-and-capacity-... - women-and-girls women-and-girls

Dünya Vatandaþliði

Dünya Vatandaþliði

14 June 1996

Dünya Vatandaþliði: Sürdürülebilir Kalkinma Için Küresel Bir Etik, Sürdürülebilir Kalkinma Komisyonu'nun ilk oturumunda Bahai Uluslararasi Toplumu tarafindan sunulan bildirinin yeniden basilmis biçimidir. Bildiri, "Eðitim, Bilim, Çevreye Karsi Duyarli Teknolojilerin Transferi, Isbirligi ve Kapasite Olusturmak"konularini kapsayan C kümesine hitap etmektedir. Sürdürülebilir kalkinma tartismasina önemli bir görüsü tanitmak üzere hazirlanan bu bildiri, Bahai Uluslararasi Toplumu'nun sürdürülebilir kalkinma konusunda devam eden görüsmeler sirasinda katkida bulunmayi planladigi düsünceler dizisinin sadece bir yönünü olusturmaktadir. Bahai Uluslararasi Toplumu'nun daha önceki katkilari için, örnegin, su bildirilere bakilabilir: Dünya Berati; Çevre ve Kalkinma için Uluslararasi Yasama; Saglikli Bir Gezegen Için Kadin ve Erkek Ortakligi; Sürdürülebilir Kalkinma ve Insan Ruhu.

DÜNYA VATANDAÞLIÐI

SÜRDÜRÜLEBILIR KALKINMA IÇIN KÜRESEL BIR ETIK

"Bahai Uluslararasi Toplumu, degisen ihtiyaçlar ve kosullar nedeniyle zaman içinde gelisecek ve olusumunu sürdürecek dinamik bir program"(1) olan Gündem 21'in ruhuna uygun olarak su öneriyi sunmaktadir: Dünya insanlarinin sürdürülebilir kalkinmayi desteklemesine ilham vermek amaciyla Gündem 21'de öngörülen eðitim programlari ve toplumsal bilinç uyandirma kampanyalari, DÜNYA VATANDAÞLIÐI kavramini güçlendirmelidir.

DÜNYA VATANDAÞLIÐI VIZYONU

Gündem 21'i uygulamak üzere harekete geçen dünya toplumunun önündeki en büyük güçlük, sürdürülebilir kalkinma için gerekli olaganüstü boyutlardaki finansal, teknik, insan gücü ve ahlaki kaynaklarin ortaya çikarilmasidir. Bu kaynaklarin ortaya çikisi ise, ancak dünya insanlarinin, gezegenin kaderi ve bütün insanlik ailesinin refahi konusunda derin bir sorumluluk duygusu gelistirmeleriyle mümkün olacaktir.

Bu sorumluluk duygusu, ancak insanligin birliginin kabul edilmesiyle olusabilir ve sadece baris ve refah içinde bir dünya toplumunun birlestirici vizyonuyla sürdürülebilir. Böyle bir küresel etik olmadan, insanlarin dünya çapinda sürdürülebilir bir kalkinma sürecine aktif ve yapici olarak katilmalari olanaksizdir. (2)

Gündem 21, sürdürülebilir kalkinma uygulamalari için bilimsel bilgi ve teknik açisindan vazgeçilmez bir çerçeve vermesine ragmen, kisiyi küresel bir etige bagliliga yönlendirmemektedir. Bundan kasit, Birlesmis Milletler Çevre ve Kalkinma Konferansi (UNCED) sürecinde etigin ve degerlerin gözardi edildigi degildir. Birlestirici degerlere yönelik çagrilar, bütün bu süreç boyunca devlet baskanlarindan, Birlesmis Milletler görevlilerinden, hükümet disi kurumlarin temsilcilerinden ve bireylerden duyulmustu. Özellikle de "çesitlilik içinde birlik", "dünya vatandaþliði" ve "ortak insanligimiz"kavramlarinin, Gündem 21 ve Rio Deklarasyonu için etik bir altyapi olarak kullanilmasi dilegi dile getirilmisti. (3)

Dolayisiyla dünya toplumu, Gündem 21'i hayata geçirmek için küresel bir etige ihtiyaç duyuldugu konusunda temel bir görüs birligine zaten varmis bulunmaktadir. Eger sürdürülebilir kalkinma gerçeklestirilecekse, tüm dünya insanlarinin kabul etmesi gereken ilkeler, degerler, tutumlar ve davranislar kavramlarini içermek üzere dünya vatandaþliði teriminin benimsenmesini önermekteyiz.

Dünya vatandaþliði, insanlik ailesinin birliginin ve "evimiz olan dünya" (4) insanlarinin karsilikli olarak birbirlerine bagli oldugunun kabul edilmesiyle baslar. Bu görüs, bir yandan akilci ve mesru bir vatanseverligi tesvik ederken, diger yandan da daha genis kapsamli bir baglilik üzerinde, yani insanligi bir bütün olarak sevme konusunda da israr eder. Ancak, mesru bagliliklarin terk edilmesi, kültürel çesitliligin bastirilmasi, ulusal özerkligin kalkmasi veya tek biçimciligin dayatilmasi anlamina gelmez. Bu kavramin temel anlayisi, "çesitlilik içinde birlik"tir. Dünya vatandaþliði, hem uluslar içinde hem de uluslar arasinda, sosyal ve ekonomik adalet; toplumun tüm düzeylerinde zitlasmadan karar alma; cinsiyetlerin esitligi; irksal, etnik, ulusal ve dinsel uyum ve ortak yararlar için özveri yapmaya isteklilik ilkelerini kapsamaktadir. Dünya vatandaþliði'nin, insanin serefi ve onuru, anlayis, uyum, isbirligi, dürüstlük, sevgi ve hizmet etme arzusu gibi özelliklerini artiran diger yönleri, su ana kadar deginilmis olan özelliklerden çikarilabilir. Bu ilkelerden birkaçi (5) Gündem 21'de islenmistir, ancak çoguna deginilmemistir. Dahasi, bunlar arasinda uyum saglayacak ve bunlari yayginlastiracak genel bir kavramsal çerçeve de verilmemistir.

Dünya vatandaþliði'nin tesvik edilmesi, sürdürülebilir kalkinmayi desteklemek için pratik bir strateji olusturmaktadir. Ayrilik, zitlasma ve bölgecilik yaklasimlari hem ülke içinde, hem de uluslar arasinda sosyal, politik ve ekonomik iliskilerin belirleyici özellikleri oldugu sürece, küresel ve sürdürülebilir bir kalkinma modeline ulasmak mümkün degildir (6). Bir yüzyildan daha fazla bir süre önce Hz. Bahaullah bizleri söyle uyarmisti: "Insanlik aleminin refah, baris ve güvenligine, insanligin birligi kesin olarak kurulmadikça ve kurulana kadar asla ulasilamaz."Sürdürülebilir küresel bir toplum, ancak dünyanin çesitli halklari ve uluslari arasindaki gerçek bir birlik, uyum ve anlayis temeli üzerine kurulabilir.

Bu nedenle, dünya vatandaþliði'nin her okulda ögretilmesini ve dünya vatandaþliði'nin temelini olusturan ilke olan, insanligin birligi anlayisinin her ülkede sürekli olarak vurgulanmasini öneriyoruz.

Dünya vatandaþliði kavrami, dünya toplumu için yeni degildir. Bu kavram, BM Bildirgesi'nin girisinde bulunan: "Biz, Birlesmis Milletler halklari . . ."sözleri de dahil olmak üzere, Birlesmis Milletler'in birçok belgesinde, bildirgesinde ve anlasmasinda dolayli olarak veya açikça bulunmaktadir. Bu kavram, dünyanin her yerinde, bütün kültürlerde, çesitli hükümet disi kurumlar, akademisyenler, vatandas gruplari, eglence sektörleri, eðitim programlari, sanatçilar ve medya tarafindan tesvik edilmektedir. Bu çabalar önemlidir, ancak, büyük oranda arttirilmasi gerekmektedir. Dünya vatandaþliði'ni tesvik etmek için, özenle planlanmis ve düzenlenmis ve toplumun yerel, ulusal ve uluslararasi tüm kesimlerini içeren uzun vadeli bir bir kampanyanin baslatilmasi gerekir. Bu kampanya, Birlesmis Milletler ve onun üye devletlerinin ve bütün istekli ortaklarin bir araya gelebilecegi konusunda tam bir sevk, ahlaki cesaret ve inançla sürdürülmelidir.

DÜNYA VATANDAÞLIÐININ TANITILMASI

Dünya vatandaþliði'nin tesvik edilmesi için aþaðida önerilen kampanya (7), Gündem 21'in 36. Bölümü'nde sunulan, eðitimin, toplumsal bilincin ve ögretimin, sürdürülebilir kalkinmaya dogru yeniden yönlendirilmesi için verilen çerçeveye dogal olarak uymaktadir.

EÐITIM

Resmi ve gayri resmi eðitim, hiç süphesiz, dünya insanlarini bir bütün olarak gezegenin ve insanligin uzun vadeli çikarlarina hizmet etmek için donatacak olan degerleri, tutumlari, davranislari ve yetenekleri biçimlendirecek en etkili yoldur. (8) Birlesmis Milletler, hükümetler ve eðitim kurumlari, dünya vatandaþliði ilkesini her çocugun standart eðitiminin bir parçasi haline getirmeye çalismalidir.

Bu ilkeyi içeren eðitim programlarinin ve etkinliklerinin ayrintilari, bir ulus içinde ve uluslar arasinda büyük farkliliklar gösterecektir. Bununla birlikte, eger dünya vatandaþliði evrensel bir ilke olarak anlasilacaksa, bütün programlarin belirli ortak yanlari da olmalidir. Bu programlar, insan irkinin birligi ilkesine dayanarak, hosgörü ve kardesligi tesvik etmeli, dünyanin çesitli kültürel, dinsel ve sosyal sistemlerinin zenginligi ve önemi için takdir duygusunun eðitimini vermeli ve sürdürülebilir bir dünya uygarligina katkida bulunan gelenekleri güçlendirmelidir. "Çesitlilik içinde birlik"ilkesinin, hem uluslar ve hem de dünya toplumu için gücün ve zenginligin anahtari oldugu ögretilmelidir. Ortak yararlar konusunda bir hizmet etigini tesvik etmeli ve dünya vatandaþliði'nin hem haklari ve hem de sorumluluklari konusunda bir anlayis iletmelidir. Bu programlar ve etkinlikler ülkenin olumlu çabalari üzerinde kurulmali ve irksal, dinsel, ulusal ve etnik birlik modelleri de dahil olmak üzere, önemli basarilarini öne çikarmalidir. Küresel isbirligi ve anlayisi artirmada BM'in önemini; evrensel çabalarini, amaçlarini ve programlarini; dünya insanlarina ve ülkelerine olan yakinligini ve giderek küçülen dünyamizda gittikçe daha önem kazanmakta olan rolünü vurgulamalidir.

Dünya vatandaþliði'ni tanitici bir kampanyaya girismeden önce, kavram hakkinda ortak bir anlayis gelistirilmeli ve üzerinde anlasilmalidir. Sürdürülebilir Kalkinma Komisyonu, dünya vatandaþliði'nin ana hatlarini ve bu ilkenin mevcut resmi ve gayri resmi eðitim programlarina eklenmesi konusunda teklifler gelistirmeye baslamasi için özel bir heyet veya çalisma grubu olusturabilir. Ya da, Komisyon, Sürdürülebilir Kalkinma için Yüksek Düzey Danisma Kurulu'ndan veya Sürdürülebilir Kalkinma için Kurumlararasi Heyet'ten yardim isteyebilir. Hatta BM Genel Sekreterligi, bu ana hatlari gelistirmek ve dünya vatandaþliði eðitiminin tüm sistemde uygulanmasini koordine etmek üzere, geçmiste kurulmus olan Baris Çalismalari Birimi benzeri bir Dünya Vatandaþliði Birimi olusturmayi da seçebilir. Ancak, hangi yol seçilirse seçilsin, bu göreve öncelik verilmesi gerekmektedir.

Dünya vatandaþliði, Gündem 21'in eðitimin sürdürülebilir kalkinmaya dogru yeniden yönlendirilmesini içeren 36.5. bölümünde önerilen tüm etkinliklere kolaylikla eklenebilir. Asagida birkaç örnek verilmektedir:

Ulusal danisma kurumlari / yuvarlak masalar (36.5.c) dünya vatandaþliði'nin ülkenin eðitim programlarina eklenmesini saglamalidir.

Tüm ögretmenler, yöneticiler, eðitim planlamacilari ve gayri resmi eðitimciler için düzenlenen hizmet öncesi ve hizmet içi eðitim programlarinda (36.5.d), dünya vatandaþliði ilkesine yer verilmelidir.

BM kurumlari tarafindan üretilen sürdürülebilir kalkinma konusundaki eðitim materyalleri ve Birlesmis Milletler hakkindaki eðitim materyalleri, dünya vatandaþliði'ni (36.5.g) tesvik etmelidir.

Gündem 21, sürdürülebilir kalkinma eðitimini vermek amaciyla gösterilmekte olan küresel çabalari desteklemek için "uluslararasi bir ag olusturulmasi"çagrisinda bulunmaktadir (36.5.k). Bu ag, hem BM kurumlarini ve üye hükümet disi kuruluslari, dünya vatandaþliði konusundaki ana hatlara dayanan materyaller hazirlamalari için tesvik edebilir ve hem de bunlari paylasmalari için yollar saglayabilir.

Hükümetlere ve eðitim yetkililerine, sürdürülebilir kalkinmayi destekleyici bir yol olarak, "cinsiyete dayali kalipçiligi müfredatlarindan kaldirmalari" için çagrida bulunulmustur (36.5.m). Biz ise, dünya vatandaþliði'nin ruhuna uygun olarak, dine, kültüre, irka, sinifa, milliyete ve etnik kökene dayali kalipçiligin da kaldirilmasini öneriyoruz.

TOPLUMSAL BILINÇ

Insanlar kendilerini dünya vatandaslari olarak görmeli ve sürdürülebilir kalkinmanin yayginlastirilmasindaki kisisel sorumluluklarini anlamalidirlar. (9) Dünya vatandaþliði'nin karsisindaki sorunlar konusunda toplumsal bilinç uyandirmayi amaçlayan kampanyalar, televizyon, video, film, radyo, elektronik bilgi aglari, kitaplar, dergiler, posterler, afisler, tiyatro ve müzik gibi, tüm medya ve sanat dallarindan yararlanmalidir. Bu kampanyalar reklam ve eglence endüstrilerini, medyayi, tüm BM sistemini, tüm üye devletleri, hükümet disi kurumlari ve taninmis kisileri içine alacak biçimde düzenlenmelidir. Evlere, is yerlerine, halka açik yerlere ve okullara ulasilmalidir. Dünya vatandaþliði için yukarida verilen ana hatlar, bu tür toplumsal bilinç uyandirma kampanyalarinda kullanilmaya uygun olmali ve medyaya yönelik tüm programlamalarda temel bir referans olarak kullanilmalidir.

Dünya vatandaþliði, Gündem 21'in sürdürülebilir kalkinma konusunda toplumsal bilinç ve duyarliligin artmasiyla ilgili 36.10. bölümünde sunulan etkinliklere dahil edilebilir. Asagida bazi örnekler verilmektedir:

Ulusal ve uluslararasi danisma kurullari (36.10.a), dünya vatandaþliði'nin ana hatlarini benimsemesi için medyayi tesvik edebilir. Medya, küresel boyuttaki karsilikli bagimlilik ve dünya toplumunun önündeki muazzam sorunlar konusunda toplumsal bilinç uyandirmak için çok sey yapmistir. Medya ayrica, bizi bölen ve görünürde asilmaz gibi duran farkliliklari da öne çikarmistir.

Medya, insanlarin, çesitliligin bir çatisma kaynagi olmasinin gerekmedigini, aksine, çesitliligin simdi sürdürülebilir kalkinma için bir kaynak olarak hizmet edebilecegini ve hizmet etmesi gerektigini anlamalarina yardimci olma sorumlulugu vardir. Bunu da, insanligin, kendisini bekleyen muazzam sorunlarin üstesinden gelebilmek için birlikte çalisma kapasitesini kanitlayan yapici, birlestirici ve isbirligine dayali projeler üzerine odaklanarak yapabilir.

Birlesmis Milletler "medya ile isbirligi içinde bir iliski" (36.10.e) olusturmak için, kendi kimligini ve dünya toplumu için tasidigi vaadi açikça tanimlamalidir. Birlesmis Milletler yüce idealler üzerine ve barisçil ve gelisen bir dünya vizyonu ile kuruldu. Iletisim ve isbirligi için bir yapi saglayarak ve sayisiz yapici proje baslatarak, dünyadaki anlayis, umut ve iyi niyete önemli katkilarda bulundu. Ancak, insanligin geneli BM'in bu basarilarinin çok azini bilmektedir.

Birlesmis Milletler, insanlarin BM'in dünyada ve dolayisiyla da kendi yasamlarinda oynadigi essiz ve hayati rolü anlamalari için, dünya vatandaþliði kavramini birlestirici bir tema olarak kullanarak, ideallerini, etkinliklerini ve hedeflerini tanitmalidir. Ayni sekilde, Birlesmis Milletler, tarihi yildönümü kutlamalari ve BM binalarinda düzenlenen turlar da dahil olmak üzere tüm halka açik etkinliklerinde dünya vatandaþliði'ni desteklemelidir. Sürdürülebilir kalkinma ile ilgili her BM dökümani, önerilen Dünya Berati'nin ön bildirisinden baslayarak bu ilkeyi de içermelidir. Dünya vatandaþliði, tüm BM etkinliklerindeki tek ve en önemli ahlaki referans haline gelmelidir.

Dünya vatandaþliði'nin tanitilmasinda, reklam endüstrilerinin sundugu olanaklardan da (36.10.e) yararlanilmalidir. Asagida birkaç örnegi verilen temalar çerçevesinde kampanyalar düzenlenebilir:

Biz, Birlesmis Milletler Halklari:

Çesitlilik Içinde Birligi Kutluyoruz

Tek Gezegen, Tek Halk

Tüm Çesitliligimizle,

Biz Bir Insanlik Ailesiyiz

Ortak Gelecegimiz:

Çesitlilik Içinde Birlik

Dünya vatandaþliði ayrica, uluslararasi, ulusal ve yerel düzeyde düzenlenecek yarismalar ve ödül törenleriyle de tanitilmalidir (36.10.e).

Medya, "siddetin toplum üzerindeki etkileri konusunda" toplumsal bilincin artmasini saglarken, birligin ve ortak vizyonun gücünü gösteren yapici ve birlestirici uygulama örneklerini öne çikararak, dünya vatandaþliði'na olan bagliligi artirabilir.

Her ülke, dünya vatandaþliði'ni tanitmak ve gelistirmek için kaynaklar ayirmaya tesvik edilmelidir. Önerilen "sürdürülebilir kalkinmanin göstergeleri"arasinda (40.6.), bu ilkenin benimsetilmesinin de eklenmesi üzerinde düsünülmelidir. Örnegin, ülkeler, diger kültürlere yönelik hosgörü ve takdiri, cinsiyetler arasindaki esitligi ve tek bir insanlik ailesi kavramini müfredat, eglence ve medya kanaliyla tesvik etme konusunda gösterdikleri çabalari rapor etmeleri için tesvik edilmelidirler.

DÜNYA VATANDAÞLIÐININ KARSISINDAKI SORUN

Sonuç olarak, dünya vatandaþliði, dünya toplumunun karsisindaki firsatlar oraninda ugrastirici ve dinamik bir kavramdir. Biz, dünya insanlari ve uluslari, bu kavrami belirleyen ilkeleri korkusuzca kucaklayacak sagduyuyu gösterelim ve kisisel ve toplumsal iliskilerimizden ulusal ve uluslararasi islerimize; okullarimizdan, is yerlerimizden ve toplu iletisim araçlarindan yasal, sosyal ve politik kurumlarimiza varincaya kadar, yasamlarimizin her alaninda bu ilkelerin kilavuzlugundan yararlanalim. Bu nedenle, Komisyon'u bir an önce, tüm BM sistemini, dünya vatandaþliði ilkesini tüm programlarina ve etkinliklerine katmasi için tesvik etmeye çagiriyoruz.

Yüzyili askin bir süreden beri dünya vatandaþliði'ni tesvik etmekte olan Bahai Uluslararasi Toplumu, Komisyon'a, hükümetlere, hükümet disi kurumlara ve digerlerine bu belgede yer alan kavramlari daha da gelistirmelerinde yardimci olmaktan; sürdürülebilir kalkinma için irksal, dinsel, ulusal ve etnik birlige yönelik pratik modeller saglamaktan ve bu çok önemli konu üzerinde yapilacak olan görüsmelere katilmaktan mutluluk duyacaktir. Bahai Uluslararasi Toplumu, insanligin çesitliligini içeren ve ortak bir vizyonu paylasan küresel bir toplum olarak, insanlari, kendilerini tek bir dünyanin vatandaslari ve adil, varlikli bir dünya uygarliginin kuruculari olarak görmeye tesvik ederek, sürdürülebilir kalkinmayi desteklemeye devam edecektir.

NOTLAR

 

  1. Gündem 21, Bölüm 1.6.

     

  2. "Karar almada genis toplumsal katilim;" "bütün sosyal gruplarin sorumluluk almasi ve içten katilimi;""gerçek toplumsal ortaklik;"ve "Devletler, toplumlarin kilit kesimleri ve insanlar arasinda yeni isbirligi düzeylerinin"yasamsal önemi, Gündem 21'in en sik tekrarlanan temalarindan biridir.

     

  3. UNCED süreci sirasinda özellikle Dünya Zirvesi ve Küresel Forum'da Devlet Baskanlarindan Birlesmis Milletler görevlilerine ve hükümet disi kurum (NGO) temsilcilerine kadar birçok kaynaktan; resmi UNCED dökümanlari, hükümet disi kurum anlasmalari, çalisma gruplari kitaplar ve sanatsal sunuslarda küresel bir etik çagrisi sik sik duyuldu.

     

    1. Dünya Zirvesi'ndeki Brezilya Devlet Baskani; Fransa Devlet Baskani; Irlanda Devlet Baskani; Japonya Devlet Baskani; Marshall Adalari Cumhurbaskani; Birlesik Meksika Devletleri Baskani; Fas Kralligi Veliahd Prensi; Hollanda Kralligi Basbakani; Türkiye Basbakani; Tuvalu Basbakani; Papalik Devlet Sekreteri ve UNCED Genel Sekreteri tarafindan yapilan konusmalar;

       

    2. Küresel Forum'da hazirlanan hükümet disi kurumlar anlasmalari sunlari içermektedir: Gençlik Anlasmasi; Dünya Berati; Rio de Janeiro Deklarasyonu; Halkin Dünya Deklarasyonu; Sürdürülebilir Toplumlar ve Küresel Sorumluluk için Çevre Eðitimi Anlasmasi ve Etik Taahütler Anlasmasi,

       

    3. Aralarinda "Insanlik Ailesinin kültürel çesitliligini" yansitan Aksamüstü Park Serisi ve üzerinde "Dünya bir vatan ve insanlik da onun vatandaslaridir. "ibaresi bulunan Baris Aniti'nin da oldugu Küresel Forum etkinlikleri;

       

    4. Hükümetlerin Birlesmis Milletler ve hükümet disi kurumlarin çesitli hazirlik komite (PrepCom) oturumlarinda sunduklari bildiriler ve yayinlar ve diger UNCED baglantili etkinlikler, örnegin: Çevreyle Iliskiler Evrensel Kanunu (NGO / Medya Sempozyumu, Ekim 1990); Bizim Elimizde: Önce Kadinlar ve Çocuklar (UNCED / UNICEF / UNFPA Sempozyum Raporu, Mayis 1991); Dünya Berati (UNCED'de ABD Vatandaslari Agi, Temmuz 1991); Bir Dünya Toplumu (UNCED'de Dini Toplumlar Çalisma Grubu, Agustos 1991); Dünyayi Önemsemek (IUCN / UNEP / WWF, Ekim 1991); Bir Dünya Berati (Din ve Yeryüzü üzerine Uluslararasi Koordinasyon Komitesi, 1991); Ya Wananchi Gündemi (Gelecegin Kökleri, Aralik 1991); Bir Çevre Etigi veya Dünya Berati (UNEP-UK Milli Komitesi, Subat 1992); Genel Haklar ve Yükümlülükler Hakkinda Ilkeler (Genel Kurul Dökümani, A/CONF.151/PC/WGIII/L.28, 9 Mart 1992); Dünya Berati, Japonya (Halk Forumu, Japonya, 1992); Yeryüzü Onarim Bildirgesi (Yeryüzü Onarim Vakfi, 1992) ve Ülkemiz, Dünya (Sir Shridath Ramphal, 1992).

     

  4. Çevre ve Kalkinma Hakkinda Rio Deklarasyonu, Ön Bildiri.

     

  5. Örnegin bakiniz, Çevre ve Kalkinma hakkinda Rio Deklarasyonu, Ilkeler No. 5, 8, 20, 25; ve Gündem 21, Bölümler No. 1, 2, 3, 23, 24 ve 36.

     

  6. Bakiniz, Çevre ve Kalkinma hakkinda Rio Deklarasyonu, Ilke No. 25.

     

  7. Bu program, dünya vatandaþliði ilkesinin genel anlatimi kapsaminda, "ülkelerin ve bölgelerin farkli durumlari, kapasiteleri ve önceliklerine göre birbirinden farkli aktörler tarafindan uygulanmalidir" (Gündem 21, Bölüm 1.6. ).

     

  8. Gündem 21, Bölüm 36.3'ün de teyit ettigi gibi, "Eðitim . . . insanlarin ve toplumlarin potansiyellerinin tam olarak ortaya çikaracak bir süreç olarak görülmelidir. Eðitim sürdürülebilir kalkinmanin desteklenmesi ve insanlarin çevre ve kalkinma alanlariyla ilgilenme kapasitelerinin artmasi için önemli bir etkendir. . . Hem resmi, hem de gayri resmi eðitim, insanlarin tutumlarini degistirmek için vazgeçilmez unsurlardir . . . Sürdürülebilir kalkinmayla uyum içinde bir çevre ve etik bilinci, degerler ve yaklasimlar, beceri ve davranislara ulasmak ve karar almada etkin halk katilimini saglamak için de eðitime büyük gereksinim duyulmaktadir. Eðitimin . . . etkili olabilmesi için . . . hem fiziksel / biyolojik ve sosyo-ekonomik çevre dinamikleriyle ve hem de insanin (ruhani gelisimini de içerebilecek) gelisimiyle ilgilenmesi gerekmektedir."

     

  9. Gündem 21, Bölüm 36.9, "sürdürülebilir kalkinmaya uygun tutumlar, degerler ve hareketleri güçlendirmeye yönelik küresel bir eðitim çabasinin ayrilmaz bir parçasi olan yaygin bir toplumsal bilincin" desteklenmesinin önemine dikkat çekmektedir.
     

 

 

  1. Dünya toplumunun önündeki en büyük güçlük, sürdürülebilir kalkinma için gerekli olaganüstü boyutlardaki finansal, teknik, insan gücü ve ahlaki kaynaklarin ortaya çikarilmasidir.

     

  2. Dünya vatandaþliði'nin tesvik edilmesi, sürdürülebilir kalkinmayi desteklemek için pratik bir strateji olusturmaktadir.

     

  3. Birlesmis Milletler, hükümetler ve eðitim kurumlari, dünya vatandaþliði ilkesini her çocugun standart eðitiminin bir parçasi haline getirmeye çalismalidir.

     

  4. Dine, kültüre, irka, sinifa, milliyete ve etnik kökene dayali kalipçiligin da kaldirilmalidir.

     

  5. Dünya vatandaþliði'nin karsisindaki sorunlar konusunda toplumsal bilinç uyandirmayi amaçlayan kampanyalar, tüm medya ve sanat dallarindan yararlanmalidir.

     

  6. Dünya vatandaþliði, tüm BM etkinliklerindeki tek ve en önemli ahlaki referans haline gelmelidir.

     

  7. Dünya vatandaþliði, dünya toplumunun karsisindaki firsatlar oraninda ugrastirici ve dinamik bir kavramdir.

BIC Document #93-0614T

 

BÝRLEÞEN BÝR DÜNYADA SÜRDÜRÜLEBÝLÝR TOPLUMLAR

BÝRLEÞEN BÝR DÜNYADA SÜRDÜRÜLEBÝLÝR TOPLUMLAR

Bu makale Bahai Uluslararasi Toplumu tarafindan 3-14 Haziran 1996 tarihlerinde Istanbul'da yapilan Birlesmis Milletler Insan Yerlesimleri Konferansi (Habitat II) için hazirlanmistir.

Istanbul, Turkey—7 June 1996

21. Yüzyilin yaklasmasiyla birlikte, hükümetler, kuruluslar ve halklar sosyal açidan coskulu, birlesmis ve refah içinde toplumlar gelistirmek ugruna muazzam enerjiler harcamaktadirlar. Son onyilda gerçeklesen belli basli küresel konferanslarin bir anlamda bir özeti olan Birlesmis Milletler Insan Yerlesimleri Konferansi (Habitat II), bu çabalarda önemli bir adim ve toplumun kalkinmasinda önemli gelismelerin habercisidir.

Ancak, toplum-kurma çabalari uzun vadede sadece, maddi gelismeyi temel ruhani amaçlarla baglayabildigi, gezegenin halklari ve uluslari arasinda giderek artan karsilikli bagimliliga yanit verebildigi ve tüm insanlarin kendi toplumlarinin yönetiminde aktif katilimcilar olmalarini saglayacak bir yapi olusturabildigi ölçüde basarili olacaktir.

Asagidaki yorumlar, sürdürülebilir toplumlarin iste bu üç temel unsuruna deginmektedir.

Maddi gelisme ruhani ilkeleri ve öncelikleri yansitmalidir

Insan dogasi temelde ruhanidir. Bu nedenle, insan gerçeginin ruhani boyutunu dikkate almadiklari ve öncelikli hedefi, bireyin ahlaki, etik, duygusal ve zihinsel gelisimi olan bir kültürü gelistirmeyi hedeflemedikleri takdirde, toplumlarin refah içinde ve sürdürülebilir olmayi basarmalari zordur. Ancak böyle bir çevrede, birey, toplumun maddi ve ruhani mutlulugu için çalisan, yapici bir sekilde toplum yasamina katilan ve hedefi topluma hizmet olan bir vatandas haline gelebilir ve ortak bir görüs ve paylasilan bir amaç duygusu etkili bir sekilde gelistirilebilir.

Bundan çikan sonuç, toplumun kalkinmasinin maddi yönlerinin - çevresel, ekonomik ve sosyal politikalar; üretim, dagitim, iletisim ve ulasim sistemleri; ve politik, yasal ve bilimsel süreçler - ruhani ilkeler ve öncelikler tarafindan yönlendirilmesidir. Ancak, bugün toplumun kalkinmasinin özü ve yönü büyük oranda maddi kaygilarla belirlenmektedir.

Bu nedenle yapmamiz gereken sey, toplumlarimizi sosyal kaynasmayi güçlendiren bu evrensel ilkeler - sevgi, dürüstlük, ilimlilik, alçak gönüllülük, konukseverlik, adalet, birlik, vb. - çerçevesinde yeniden tasarlamak ve gelistirmektir. Bu evrensel ilkeler olmaksizin, ekonomik açidan ne kadar refah içinde, entellektüel anlamda ne kadar zengin ve teknolojik olarak ne kadar gelismis olursa olsun, hiçbir toplum varligini uzun süre sürdüremez.

Bu yükümlülüge yol göstermesi gereken düsünceler ve ilkeler arasinda sunlar yer almaktadir:

Ailenin korunmasi ve mutlulugunun saglanmasi toplum süreçlerinin merkezi haline gelmelidir. Aile, toplumun ana kurumu ve degerler, tutumlar, inançlar ve davranislarin biçimlendigi temel 'kuluçka makinesi'dir. Aile ruhani açidan saglikli olursa, mutlu ve sorumluluk sahibi vatandaslarin gelisimine önemli katkilarda bulunur.

Toplumlarimizin fiziksel, sosyal, ekonomik, yasal ve politik yapilari toplumun sadece ayricalikli kesimlerine degil, tüm üyelerine hizmet etmelidir. Gerçek anlamda adil ve sürdürülebilir bir toplum, bireyin ve ve toplumun çikarlarinin ayrilmaz bir sekilde birbirine bagli oldugunu; insan haklarinin gelismesinin sorumluluklara tam bir baglilik gerektirdigini ve kadinlar insani çabalarin her alaninda erkeklerle tam bir ortakliga kavustuklari takdirde, ailelerin, toplumlarin ve uluslarin kalkinacagini ve gelisecegini anlayan vatandaslar gerektirecektir.

Is, hem bireyin yasamini kazanmasi için bir araç ve hem de, bir bütün olarak toplumun refahina katkida bulunmanin bir yoludur. Bu yüzden is, kisinin yasamina anlam kazandirmasina yardimci olur. Bu nedenle toplum yapisi, bireyin yaratici enerjilerinin ifade edilebilecegi yararli islere kanalize edilmesini temin etmelidir. Birey ise, bu emaneti tasirken sorumluluk üstlenmelidir. Bu alanda gelisme saglanmasi, dünyadaki asiri zenginlik ve yoksullugun yok edilmesine büyük bir hiz kazandiracaktir.

Bahai Eserleri: "Din, dünyada düzenin kurulmasi ve dünyada yasayan herkesin baris dolu bir rahatlik içinde yasamasi için gerekli araçlarin en büyügüdür,"1 der. Bu nedenle, her toplumda, ibadet merkezlerinin kurulma hakki da dahil olmak üzere, din özgürlügü saglanmalidir.2 Ibadet yerleri, bireyin Yaratici ile yakinlasabilmesini ve böylece, özveri ve hizmet için gerekli ruhani özelliklerinin güçlenmesini saglayan ibadet yöntemleri olan dua ve meditasyon için bir yer saglamaktadir. Fiziksel anitlar olarak ise, bu binalar genellikle, toplumun kültürel özelliklerinin ifade edilmesine hizmet etmektedirler.

Dogal olsun, insan yapisi olsun, güzelligin artirilmasi, toplum planlamasinda yol gösterici bir ilke haline gelmelidir, çünkü güzellik kalbe dokunabilir ve ruha soylu duygular ve eylemler esinleyebilir.

Toplumun kalkinmasi, sadece günümüz uygarliginin sürdürülebilir bir kalkinma modeli benimsemesi için degil, ayni zamanda da, insan ruhunun dogal dünya ile yakin bir temas içinde olma gereksinimine de yanit verebilmek için, çevrenin korunmasi ve iyilestirilmesi ilkelerini de içermelidir. Çiftçinin gida ve ekonomik güvenlik konusundaki temel rolü de, tüm insan yerlesimlerinin tasariminda dikkatle gözönünde bulundurulmalidir.

Bilim ve teknolojinin genis kaynaklari, tüm insan ailesinin maddi, zihinsel, duygusal ve ruhani gereksinimlerine hizmet etmeye sunulmalidir. Bu, tüm insanlarin bilimsel bilginin yaratilmasina ve uygulamalarinin belirlenmesine katilmasini gerektirecektir. Katilim arttikça, yok etmeye ve yabancilasmaya neden olan, tatmin edici isi ve sanatlari safdisi birakan, çevreye zarar veren ve hastaliga, sakatliga veya ölüme yol açan teknolojiler, hiç süphesiz, yeniden gözden geçirilecek, yeniden tasarlanacak veya terk edilecektir.

Insanlar ve uluslar arasindaki karsilikli bagimlilik önümüzdeki yillarda artacaktir

Dünyadaki insanlar ve uluslar birbirlerine giderek daha fazla bagimli hale geldikçe, gittikçe yakinlasmaktadirlar. Dünya üzerindeki yerlesimler - köylerden, kasabalardan sehirlere ve metropollere - giderek daha çesitli insanlarin evi haline gelmektedir. Farkli insanlar arasindaki bu büyüyen karsilikli bagimlilik ve artan iletisim eski düsünce ve davranis yollarimiza meydan okumaktadir. Bireyler ve toplumlar olarak bu meydan okumaya nasil yanit verecegimiz, büyük oranda toplumlarimizin besleyici, saglam dokulu ve gelismeye açik mi, yoksa konuk sevmeyen, bölünmüs ve sürdürülemez mi olacagini belirleyecektir.

Çesitlilik içinde birlik, gelecek için bir vizyon ve dünya toplumunu tüm bu meydan okumalara yanit vermesi için kilavuzlayan bir ilkedir. Bu ilke sadece dünyanin uluslari arasindaki iliskileri canlandirmak için kullanilmakla kalmayip, ayni zamanda da, gelismeyi ve hayatta kalmayi isteyen tüm yerel ve ulusal toplumlarda uygulanmalidir. Bu ilkenin dünya üzerindeki toplumlarin yeniden yapilanmasinda ve kalkinmasinda uygulanmasinin birlestirici ve yararli etkileri sayisiz olacak, öte yandan, sürekli küçülen bir dünyanin sorunlarina uygun bir sekilde yanit verilememesinin sonuçlari ise, hiç süphesiz, felaket olacaktir.

Insanligin, bu giderek artan karsilikli bagimliligin bir sonucu olarak ortaya çikmakta olan firsatlara ve sorumluluklara hazirlanmasi gerektigi açiktir. Insanlar, dünya toplumunun her düzeyde adalet, hakçalik ve birlik ilkelerini yansitabilecek sekilde biçimlendirilmesine güvenli ve yapici bir sekilde katilabilmeleri için gerekli bilgiyi, degerleri, tutumlari ve becerileri gelistirmek zorundadirlar. Egitim burada çok önemli bir rol oynayacaktir. Egitim, bireyin, yerel veya ulusal düzeyle sinirli olmayan, fakat tüm dünyayi içine alan bir yer ve toplum duygusu gelistirmesine yardim etmelidir. 3 Kisisel ve toplumsal mutlulugun temeli olarak erdemi yerlestirmeli ve bireylerde ailelerinin, toplumlarinin, ülkelerinin ve aslinda tüm insanligin mutluluguna derin bir baglilik duygusu gelistirmelidir. 4 Egitim ayni zamanda, tarihi süreç açisindan düsünmeyi, baska bir deyisle, tarihi, bir dünya uygarligina dogru degismez bir hareket, basarilari tüm insanlarin mirasi olan ve sorunlarini artik tek bir irk olarak ele almamiz gereken bir hareket olarak görmeyi tesvik etmelidir.

Insanlik daha katilimci, bilgiye dayali ve degerler tarafindan yönlendirilen yönetim süreçlerine dogru ilerlemelidir

Toplumun kalkinmasinda yukaridan asagiya dogru isleyen modeller artik günümüzün modern gereksinmelerine ve isteklerine yeterli bir sekilde yanit verememektedir. Dünya toplumu, insanlarin kendi yasamlarini etkileyen süreçlerde ve kurumlarda sorumluluk üstlenebilecekleri, daha katilimci, bilgiye dayali ve degerler tarafindan yönlendirilen yönetim sistemlerine dogru ilerlemelidir. Bu sistemler, ruhta ve yöntemde demokratik olmali ve küresel düzey de dahil olmak üzere, dünya toplumunun tüm düzeylerinde uygulanmalidir. Mesveret 5 - insani islerde adaletin pratik ifadesi - karar alma sürecinin temel modeli olmalidir.

Dogal olarak, eski güç uygulama ve yetki yollari da yeni liderlik sekilleriyle degistirilmelidir. Liderlik kavraminin, ortak karar almayi ve ortak eylemi tesvik etme yetenegini içine alacak sekilde yeniden tanimlanmasi gerekecektir. Bu kavram, en yüksek ifadesini bir bütün olarak topluma hizmette bulacaktir.

Ortak bir topluma, ortak bir kadere dogru

Sonuç olarak, yeni binyilda, basarili olan ve gelisen toplumlar, insan dogasinin ruhani boyutunu kabul ettikleri ve bireyin ahlaki, duygusal ve zihinsel gelisimini merkezi bir öncelik haline getirdikleri için basarili olacaklardir. Böyle toplumlar din özgürlügünü garanti edecekler ve ibadet yerlerinin kurulmasini tesvik edeceklerdir. Bu toplumlarin ögrenme merkezleri insan bilinci içinde sakli olan sinirsiz potansiyelleri ortaya çikarmaya çalisacak ve tüm insanlarin bilgi yaratma ve bilgiyi uygulama süreçlerine katilmasini önemli bir hedef olarak benimseyecektir. Bu toplumlar, bireyin ve toplumun çikarlarinin ayrilmaz oldugunu her zaman hatirlayarak, hem haklara ve hem de sorumluluklara saygi duymayi destekleyecek, kadinlarla erkeklerin esitligini ve ortakligini tesvik edecek ve aileleri koruyacak ve besleyecektir. Dogal ve insan yapimi güzelligi artirmaya çalisacak ve tasarimlarina, çevrenin korunmasi ve iyilestirilmesi ilkelerini de katacaklardir. Çesitlilik içinde birlik kavramiyla kilavuzlanan bu toplumlar, toplumun tüm islerine genis tabanli katilimi destekleyecek ve gittikçe, hizmet arzusuyla hareket eden liderlere yöneleceklerdir. Bu toplumlarda bilimin ve teknolojinin meyvelerinden tüm toplum yararlanacak ve herkes için is mevcut olacaktir.

Böyle toplumlar, insanligin genis zaman ve cografya dilimleri boyunca sürdürdügü toplum olusturma çabalarinin mantiksal meyvesi olacak olan bir dünya uygarliginin sütunlari olduklarini kanitlayacaklardir. Hz. Bahaullah'in tüm insanlarin "sürekli ilerleyen bir uygarligi daha da ileri götürmek için dogmus olduklari"seklindeki beyani, her bireyin, amaci tüm insan ailesinin barisi, refahi ve birligi olan bu tarihi ve genis kapsamli, ortak girisime katkida bulunma konusunda hem hak, hem de sorumluluk sahibi oldugu anlamina gelmektedir. 6

  1. Her ne kadar tarih boyunca, din adina muazzam haksizliklar yapilmissa da, inancin bireyleri ruhani özellikler kazanmaya tesvik ederek, diger insanlar için özveride bulunma ve toplumlarinin gelismesine katkida bulunma gücü vererek sosyal gelismede oynadigi temel rolü yadsimak olanaksizdir.
  2. Ibadet merkezleri ve bu merkezlerin yarattigi kurumlar ve etkinlikler her köyün, kasabanin ve kentin - aslinda, her ulusun her türlü insan yerlesininin - temel bir parçasi haline gelmeli, ancak, toplumun genel uyum, baris, mutluluk, anlayis ve hosgörüsüne katkida bulunmalidir. Böyle olmadigi takdirde, bu merkezler sadece sürdürülebilir ve müreffeh toplumlarin gelismesini engelleyemeye hizmet edecek ve insanlar da, bu kurumlarin toplumda oynadiklari bölücü ve dar görüslü rokü fark ettiklerinde eninde sonunda bunlari terk edeceklerdir.

    Tabii, hemen hemen herhangi bir yer bir ibadet merkezi olarak hizmet edebilir. Hz. Bahaullah tarafindan nazil edilen bir dua da bu noktayi vurgulamaktadir: "Allah'in anildigi ve O'nun övgüsünün yüceltildigi nokta, ev, yer, sehir, kalp, dag, siginak, magara, vadi, toprak, deniz, ada ve çayir kutsanmistir." Ancak, inancin gelismesi ve ifade edilmesi için kurulan fiziksel ve topluma dayali merkezlerin önemi de yadsinamaz.

    Bahai Mesrik'ül Ezkar'i (Allah'in Övgüsünün Yükseldigi Tanyeri), tasarimi itibariyle ibadeti ve hizmeti kaynastiran veya baska bir deyisle, ruhaniyeti pratik yollarla ifade eden böyke bir merkezdir. Bu bina kompleksinin merkezinde, dini ne olursa olsun tüm insanlara açik olan Mabet yer almaktadir. Mabetin çevresinde, Mabetten ilham ve güç alan ve sosyal, idari, insani, egitsel ve bilimsel islere adanan dokuz yan kurum yer almaktadir. Her Mesrik'ül Ezkar kompleksi gelistikçe, bu yan kurumlara "bir hastahane, bir dispanser, bir yolcu konukevi, yetimler için bir okul ve ileri çalismalar için bir üniversite"de eklenecektir. Insan yerlesimlerinin ahlaki ve etik, fiziksel ve çevresel ve ekonomik ve sosyal yönlerini uyum içinde birlestiren bu pratik model, toplum kurma süreçleriyle ilgilenen kisilerin incelemesine deger bir önem tasimaktadir.

  3. Bu baglamda, toplum, en küçügü yerel toplum ve en büyügü de küresel toplum olan iç içe geçmis bir dizi halka olarak kabul edilebilir.
  4. Dünya vatandasligi kavrami toplumun tüm düzeylerinin kaynasmasina yardimci olacaktir: yerel ve ulusal düzeyde sorumlu bir vatandas olmak, tüm insanligi sevmekle çelismemektedir; aksine, bu çok katli bagliliklar ve yükümlülükler sikica dokunmus bir ag, ayrilmaz bir bütün olusturmaktadir.
  5. Mesverette katilimcilar, kendine özgü çikarlari ve hedefleri olan bir toplulugun üyeleri olarak islev görmek amaciyla kendi görüs açilarini asmaya çalisirlar. Bir dürüstlük ve nezaket ortami içinde, fikirler, onlari sunan bireye degil, ancak, istenen amaca en iyi hizmet edecek sekilde, bu fikirleri benimseyecek, bir yana birakacak veya degistirecek olan gruba aittir. Mesveret, tartismaya baslandigindaki kisisel görüsleri ne olursa olsun, tüm katilimcilarin varilan kararlari desteklemesi ölçüsünde basarili olur. Böyle kosullar altinda, deneyimler bazi sorunlar yasandigini gösterdigi takdirde, eskiden verilmis bir karar hemen yeniden gözden geçirilebilir.
  6. Bu makalede dile getirilen kavramlardan bazilarinin Bahai Uluslararasi Toplumu'nun 1976 yilinda yapilan Birinci Birlesmis Milletler Insan Yerlesimleri konferansinda sunulan bildiride de yer almis olmasi ilginçtir. Sürdürülebilir toplumlar konusuna isik tutan diger Bahai bildirileri sunlardir: Insanligin Refahi; Dünya Vatandasligi: Sürdürülebilir Kalkinma Için Küresel Bir Etik; ve Tüm Uluslar Için Dönüm Noktasi.
  1. Toplumlar, öncelikli hedefi, bireyin ahlaki, etik, duygusal ve zihinsel gelisimi olan bir kültürü gelistirmelidirler.
  2. Her toplumda, ibadet merkezlerinin kurulma hakki da dahil olmak üzere, din özgürlügü saglanmalidir.
  3. Çesitlilik içinde birlik, gelecek için bir vizyon ve dünya toplumunu karsilikli bagimlilik ve ve birlesme konusundaki meydan okumalara yanit vermesi için kilavuzlayan bir ilkedir.
  4. Liderlik kavraminin, ortak karar almayi ve ortak eylemi tesvik etme yetenegini içine alacak sekilde yeniden tanimlanmasi gerekecektir.
  5. Hz. Bahaullah'in tüm insanlarin "sürekli ilerleyen bir uygarligi daha da ileri götürmek için dogmus olduklari"seklindeki beyani, her bireyin, bu tarihi ve genis kapsamli, ortak girisime katkida bulunma konusunda hem hak, hem de sorumluluk sahibi oldugu anlamina gelmektedir.

ÝNSANLIÐIN REFAHI

ÝNSANLIÐIN REFAHI

[First presented: Copenhagen, Denmark -- 6 March 1995 as "Prosperity" for an oral presentation]

Istanbul, Turkey—1 June 1996

Dünya barisi ideali, bundan on yil önce hayal bile edilemeyen bir ölçüde sekillenmekte ve önem kazanmaktadir. Uzun bir süre boyunca asilamaz gibi görünen engeller insanligin önündeki yolda yikilmislardir. Görünüste çözülemez olan anlasmazliklar, mesveret ve çözüm süreçlerine teslim olmaya baslamistir; askeri saldirganligi uluslararasi birlesik hareketle karsilamak için bir istek olusmaktadir. Bütün bunlarin etkisi, dünyamizin gelecegi ile ilgili olarak neredeyse söndürülmüs olan bir umudun, insan kitlelerinin ve birçok dünya liderinin içinde bir ölçüde uyandirilmasi olmustur.

Toparlayici baskisi son onyillarin hayal kirikliklari ile dogru orantili olarak artan yogun zihinsel ve ruhani güçler tüm dünyada bir ifade yolu aramaktadirlar. Dünya insanlarinin, artik hiçbir ülkenin disinda kalamadigi anlasmazliklara, acilara ve yikintilara bir son verme özlemi içinde olduklarinin isaretleri her yerde artmaktadir. Yüzyillik bir rüya olan evrensel barisin gerçeklesmesinin önünü tikayan diger engellerin üstesinden gelinmesi için gerekli olan irade gücü sadece, toplumu etkileyen sayisiz hastaliklara karsi harekete geçme çagrisiyla olusturulamaz. Bu çagrinin, kelimenin tam anlamiyla insanin refahi görüsüyle, yani, simdi erisilebilecek olan ruhani ve maddi mutluluk olasiliklarinin bilinciyle canlandirilmasi gerekmektedir.

Uygarligin gelisimindeki bir sonraki asama, kalkinma sürecinin dogasi ve amacina ve bu sürecin çesitli kahramanlarinin rollerine yönelik yaygin inançlarin ciddi bir sekilde yeniden degerlendirilmesini gerektirmektedir. Insanligin resit olma sürecini hizlandiracak küresel bir kalkinma stratejisi yaratma görevi, toplumun tüm kurumlarinin yeniden sekillendirilmesini kapsamaktadir. Böyle bir stratejinin olusturulmasinda ve uygulanmasinda, asagidaki kavramlar çok büyük bir öneme sahiptir.

* TEMEL. Kalkinma politikasi ve programlari, insanligin birligi ilkesinin kayitsiz sartsiz olarak kabul edilmesine, adalete toplumun yönlendirici ilkesi olarak tam bir baglilik gösterilmesine ve insan irkinin bilimsel ve dini dehalarinin arasindaki sistemli iletisimin insan kapasitesinin olusturulmasina kazandirabilecegi tüm olanaklarin arastirilmasi konusundaki kararliliga dayanmalidir.

* KATILIM. Kalkinma süreci, tüm insanligin genelini, her düzeydeki yönetim kurumlarinin üyelerini, uluslararasi koordinasyon kurumlarinda hizmet eden kimseleri, bilim adamlarini ve sosyal düsünürleri, sanatsal yetenege veya medya araçlarina ulasma sansina sahip olan herkesi ve hükümet disi kurumlarin liderlerini kapsamalidir.

*ORTAKLIK. Yasamin her alaninda ve toplumun her düzeyinde, kadinlarla erkekler arasinda tam bir esitlik kurulmasi, en basta gelen amaçlardan birisi olmalidir.

* FIRSAT. Bir yanda bireylerin kapasiteleri arasinda büyük farkliliklar oldugu kabul edilirken, öte yanda da, tüm dünya insanlarinin bilim ve teknoloji sürecine esit olarak ulasmasi saglanmalidir.

* MESVERET. Tüm kalkinma etkinliklerinin özünde, katilan bireylerin, kendi çikarlari ve hedefleri olan bir grubun üyeleri olarak islev görme ugruna kendi görüs açilarini asmaya çalistiklari bir mesveret süreci olmalidir.

* RUHANIYET. Insanligin önündeki ruhani konulara büyük önem verilmelidir. Dünya nüfusunun büyük bir çogunlugu için, insan dogasinin ruhani bir boyutu oldugu -- hatta insanin temel kimliginin ruhani oldugu -- kanit gerektirmeyen bir gerçektir.

* HIZMET. Insanliga hizmet ruhuna dayanan yeni bir is ahlaki son derece gereklidir. Bu baglamda, dünya sakinlerinin servet üretimine katilmalarini mümkün kilan egitim, insanliga hizmetin hem bireysel yasamin ve hem de toplumsal organizasyonun amaci oldugu seklindeki ruhani anlayisla aydinlatilmalidir.

* PAYLASIM. Paylasilan deneyimlerin sevgiyle anlasilmasindan, insanlarin diger insanlarla sürekli bir iliski içinde oldugunun kabul edilmesinden ve ailenin ve toplumun rolünün toplumsal refah açisindan son derece önemli oldugunun kabul edilmesinden dogan anlayislarla sekillenen yeni ekonomik modeller gerekecektir.

* BIRLIK. Insanligin birligi ilkesinin, karar alma sorumluluguna sahip olan kisilerce içtenlikle kabul edilmesi ve dünya vatandasligi kavrami da dahil olmak üzere, bu ilkenin getirdigi ögretilerin egitim sistemleri ve medya tarafindan benimsetilmesi gerekmektedir.

* SORUMLULUK. Insanligin bütünlesmesi hiz kazanirken, bizim adimiza karar vermek üzere seçilenlerin de tüm çabalarini küresel bir perspektiften görmeye baslamalari gerekecektir. Hz. Bahaullah'in görüsüne göre, sadece ulusal düzeyde degil, yerel düzeyde de seçimle is basina gelen yöneticilerin kendilerini tüm insanligin refahindan sorumlu görmeleri gerekmektedir.

* YETKI. Hem özellik, hem de yetki açisindan evrensel olan yasalarin ve kurumlarin yaratilmasi gerekecektir. Birlesmis Milletler sisteminin yeniden yapilanmasi veya degisim geçirmesi, kendisine ait yasama, yargi ve yürütme organlari olan bir dünya uluslar federasyonunun kurulmasiyla sonuçlanacaktir.

Bildigimiz dünya ölürken ve bir yenisi dogmaya çalisirken, hep birlikte ortak kaderimizi sekillendirmek durumundayiz. Hz. Bahaullah bundan yaklasik bir yüzyil önce dünya insanlarina asagidaki çagriyi yapmisti:

 

"Içinde yasadiginiz çagin ihtiyaçlariyla yakindan ilgilenin ve düsüncelerinizi onun icap ve gerekleri üzerinde yogunlastirin."

 

"Fikirde birlesin, düsüncede bir olun."

 

INSANLIÐIN REFAHI

Yirmibirinci yüzyila yaklasirken, dünya insanlari ve hükümetleri giderek daha fazla, ortak gelecegimizin hayati önem tasiyan konulari üzerinde ortak bir anlayisa ulasma durumunda kalmaktadirlar. Yaygin çatismalara, büyük ölçülerde yasanan adaletsizlige ve acilara ragmen, heryerdeki insanlar dünyamizin gelecegi konusunda yeni bir umut ruhu içinde, olumlu degisim hakkindaki dileklerini dile getirmektedirler.

Bahai Uluslararasi Toplumu sosyal ve ekonomik yasamimizi yöneten kavramlar ve varsayimlar üzerinde köklü bir sekilde yeniden düsünülmesini önermekte ve tüm insan irki için yeni bir refah çagi konusunda bir vizyonu paylasmaktadir. Zamanimizin kaotik tereddütleri arasindan, daha adil ve baris dolu bir dünyaya giden yol parlamaktadir.

Bahai Uluslararasi Toplumu tarafindan 1995 yilinda Kopenhag'da gerçeklestirilen Sosyal Kalkinma Dünya Zirvesi'nde yapilan bir konusmadan alinmistir. INSANLIÐIN REFAHI isimli makalenin tam metni veya Bahai toplumunun çalismalari konusunda daha fazla bilgi almak için, asagidaki adreslerle temas kurabilirsiniz.
 

BIC Document #95-0305T

 

BIRLESMIS BIR TOPLUM OLUSTURMAK

BIRLESMIS BIR TOPLUM OLUSTURMAK

[First published: 1976 as 'Building a Unified Community']

Istanbul, Turkey—1 June 1996

Insanin kendi içinde yaptigi bir hesaplasmada öncelikle su soruya yanit bulmasi gerekir: "Insanlar olarak, bu dünyadaki yasamimizin amaci nedir?" Bu yanit olmaksizin, bireyler olarak davranislarimizi sekillendirmek ve temel bir mutluluga ulasmak amaciyla karsilikli iletisim kurabildigimiz bir toplum olusturmak için benimsememiz gereken hareket tarzini açikça göremeyiz. Bir insanin mutlu olmak için sahip olmasi gereken kisiligi ve özellikleri nasil tanimladigimiz, her insanin tam bir gelisimi basarabilmesi için gereksinim duydugu ruhani ve fiziksel çevreyi belirleyecektir.

Dogal olarak, insanin kisiligi ile toplumun ve uygarligin özellikleri birbiriyle iliskilidir. Bireyin yasamdaki amacini sorgularken, ailenin ve bunun ötesinde, yerel, ulusal ve dünya toplumunun temel amacini da sorgulamaktan kaçinamayiz.

Bugün, kentsel veya kirsal alanlarda, yoksul veya zengin ülkelerde var olan yerlesim merkezlerinin insanin gereksinimlerini karsilamak ve insan irkinin üyelerine mutluluk saglamak konusunda basarisiz olduguna dair yaygin inanç, bizi, yeni yasam modellerinin gelistirilmesine ve gelismeye elverisli bir çevre konusunda yeni kavramlara götürecek olan bir insan bilincinin uyanmakta oldugunun bir kanitidir. Bu yaklasimin temelinde, insanin ruhani bir yapiya sahip oldugunun kabul edilmesi yatmaktadir. Korunmasi ve beslenmesi gereken, sadece fiziksel vücut degildir. Hem insanin gelisiminin kaynagi ve temeli ve hem de, diger insanlarla olgun ve gönüllü bir isbirligi kurmasinin araçlari olan rasyonel ve ruhani özelliklerinin de beslenmesi gereklidir. Yerlesim yeri, insanin dogasinin bu üç yönünün - fiziksel, rasyonel ve ruhani - gelistigi fiziksel çevredir.

Toplum, insan yasaminin, özü Tanri'yi tanimak ve O'na tapmak ve sürekli ilerleyen bir uygarligi daha da ileri götürmek olan temel amacini yansitmalidir. Dua, meditasyon ve insanliga hizmet ruhu içinde yapilan is, Zati ve Dogasi insanin kavrayisinin ötesinde olan, ama Plani ve Kilavuzlugu dünyadaki dinlerin Kurucularinin yasamlarinda ve ögretilerinde ortaya çikan Yüce bir Kaynaga yapilan ibadetin ifadeleridir. Bu inanç sistemleri ilahi bir planin yürütülmesindeki çesitli asamalar ve insan toplumlari da her çagda din tarafindan olusturulan bir birligin fiziksel ifadeleri olarak görülmektedir. Nitekim, aile, kabile ve ulus birligini yansitan toplumlar gördük. Bu açidan bakildiginda, zamanimizda insanin mutlulugu, tüm insanlarin insan irkinin özde bir oldugunu kabul etmelerini ve insanligi, çagimizin ruhani yasasi ve önde gelen bir gereksinimi olan birlige ulastirmak için çaba göstermelerini gerektirmektedir. Ister kentte, kasabada veya ister köyde yasasinlar, erkekler, kadinlar ve çocuklar, Yaraticilari ve diger insanlarla kurduklari yakin iliski sayesinde, kendilerini sadece yakin çevreleri içinde bir araya getirmekle kalmayan, fakat mekan sinirlarini asarak, dünya üzerindeki tüm insanlari kucaklayan ruhani bir bagla kaynasabilirler. Bir yerlesim yeri, sakinlerinin gereksinimlerini ancak böyle bir çerçeve içinde karsilayabilir.

Her insanin içinde gerçek mutlulugu arama ve kendisine ve insanlik ailesine karsi olan yüce sorumluluklarini yerine getirme konusunda içten bir arzu uyandirmak için, toplum yasaminin belirli gerekliliklerin karsilanmasini tesvik etmesi gerekmektedir. Bunlardan bazilari sunlardir

  1. Iyi bir karakterin ve dürüstlük, güvenilirlik, sefkat ve adalet gibi ruhani özelliklerin gelistirilmesinin tesvik edilmesi.
  2. Tüm insanlarin irk, inanç, sinif, milliyet ve cinsiyet konusundaki bölücü önyargilardan uzaklasmasina dogru yavas yavas egitilmesi.
  3. Insanin gelisimini engelleyen her türlü hurafenin, din ile bilimin gerçegin iki yönü olarak uyum içinde olduklarinin anlasilmasi yoluyla yok edilmesi.
  4. Her bireyin sahip oldugu essiz hüner ve yeteneklerin, bir is veya bir meslek edinilmesi amaciyla kazanilan bilginin ve becerilerin sadece kisisel doyum için degil, tüm toplumun yasaminin zenginlestirilmesine bir katki olarak da görülmesi yoluyla gelistirilmesi.
  5. Her iki cinsin de toplumun seçim, yönetim ve karar alma süreçlerine tam olarak katilmasi.

Böyle bir çevrede bireyler ve toplum, tüm insanlarin mutlulugu konusuna karsilikli önem vererek sürekli bir iletisim içinde olacaklardir. Örnegin, toplumun temel birimi olan ve genellikle de birey ile toplum arasindaki en güçlü bag olan aile, sadece üyelerinin fiziksel rahati konusunda degil, ruhani gelisimleri konusunda da bir sorumluluga sahiptir. Evlilik, eslerin özgür seçimi, ebeveynleri onayi ve toplumun yönetim organinin denetimi altinda gerçeklesmeli ve erkeklerle kadinlarin gerçek esitligi, çocuklarin bir sevgi ve evrensellik ortami içinde yetistirilmesi ve ailedeki her bireyin haklarinin ve sorumluluklarinin kabul edilmesi konularindaki kararliliga dayanmalidir.

Yerel, ulusal ve uluslararasi bir yönetim modeli, bireylerin inançlarindan dogan enerjiyi, bu yaratici gücü sistemli bir yolla yeni bir sosyal davranis düzeyi yaratmak amaciyla kullanacak olan kurumlara kanalize etmelidir. Örnek olarak, yerel yönetim kurumu toplumdaki tüm üyeler tarafindan gizli oyla ve aday gösterme ve propaganda olmaksizin seçilmelidir. Böylece çikar çevrelerinden kurtulmus olan böyle bir yönetim kurumuna, toplumunun refahini saglama sorumlulugu verilmis olacaktir. Ancak, kararlarina ve hareketlerine her zaman tüm insanliga karsi duydugu sorumluluk yön verecektir. Amaci, sadece toplumunun üyelerinin ötesinde, yardima ihtiyaci olan herkesi kaynaklari çerçevesinde egitmek, özen göstermek ve yardimci olmak için çalismak olacaktir. Her zaman uyumu, gelisimi ve adaleti gelistirmek için çalisacaktir. Toplumun tüm üyelerinin kendi fikirleriyle katkida bulunduklari düzenli toplantilar kanaliyla, hem bireysel ve hem de toplumsal ihtiyaçlar ve hedefler konusunda yapilan mesveretlerle toplumun üyelerine bagli olacaktir.

Duanin ve meditasyonun bireyin ve toplumun yasaminda sahip olacagi önemli konum, köylerin, kasabalarin ve sehirlerin kalbinde yer alacak olan ibadet yerlerinin rolünü destekleyecek ve bunlari küresel bir topluma baglayacaktir. Bu mabetler her türlü geçmise ve inanca sahip olan tüm insanlara açik olmali ve çevresinde her toplumun bilim, egitim, yardim ve yönetim kurumlarinin dönecegi bir merkez olarak hizmet vermek üzere büyütülmeli ve gelistirilmelidir. Toplumun üyeleri her günün basinda dua ve meditasyon için buraya geleceklerdir. Bu sekilde, evde, okulda veya iste olsun, ofiste, çiftlikte veya fabrikada olsun, tüm günlük etkinlikler ruhani bir kaynaktan akacak ve inancin disa vurulan bir ifadesi olacaktir.

Her ne kadar, organik olarak birlesmis bir insanligin sonuçta varacagi zenginlik ve gelecekteki bir dünya toplumu içindeki bireyin ve ortak yasamin özellikleri ancak silik bir sekilde hayal edilebilse de, böyle bir gelisimin içinde yer alacagi model ve yardima ihtiyaci olan bir insanligin sorumluluk sahibi liderlerinin simdi atmasi gereken adimlar açikça görülebilmekte ve inanç, cesaret ve kararlilikla izlenmelidir.

BAHAI ULUSLARARASI TOPLUMU

VE

BIRLESMIS MILLETLER

Bahai Uluslararasi Toplumu uluslararasi bir hükümet disi kurum olarak, Birlesmis Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi (ECOSOC) ve Birlesmis Milletler Çocuklar Fonu (UNICEF)'nda danismanlik statüsüne sahiptir ve Birlesmis Milletler Çevre Programi (UNEP) ve Birlesmis Milletler Halkla Iliskiler Bölümü (DPI) ile isbirligi yapmaktadir. New York, Cenevre, Viyana ve Nairobi'de temsilcilikleri bulunmaktadir.

Bahai Uluslararasi Toplumu sosyal ve ekonomik kalkinma alanlarinda Birlesmis Milletler programlariyla olan isbirligi sirasinda, ECOSOC, onun islevsel komisyonlari, heyetleri ve ilgili kurumlariyla birlikte çalismistir. Bu etkinliklerde bilgiler saglamis, bildiriler sunmus ve su çesitli konularda brosürler yayinlamistir: insan haklari, sosyal kalkinma, kadinin statüsü, dünya besini, bilim ve teknoloji, nüfus, uyusturucu kullanimi, çevre, Birlesmis Milletler Üniversitesi, aile, gençlik, su, suçun önlenmesi, irk ayirimciliginin yok edilmesi, çöllesme ve insan yerlesimleri.

Bahai Uluslararasi Toplumu ayrica, Birlesmis Milletler yillarina, dünyamizin sosyo-ekonomik sorunlariyla ilgili olan önemli konferanslarina ve hazirlik ve izleme toplantilarina ve etkinliklerine de katilmistir.

Yayinlayan HABITAT II Bahai Ofisi

Emektar Sokak, 27/3

BIC Document# 96-0601T

 

INSANLIÐIN REFAHI

INSANLIÐIN REFAHI

Copenhagen, Denmark—3 March 1995

Dünya barisi ideali, bundan on yil önce hayal bile edilemeyen bir ölçüde sekillenmekte ve önem kazanmaktadir. Uzun bir süredir asilamaz görünen engeller insanligin önündeki yolda yikilmislardir; görünüste çözülemez olan anlasmazliklar, mesveret ve çözüm süreçlerine teslim olmaya baslamistir; askeri saldirganligi uluslararasi birlesik hareketle karsilamak için bir istek olusmaktadir. Bütün bunlarin etkisi, dünyamizin gelecegi ile ilgili olarak neredeyse söndürülmüs olan bir umudun, insan kitlelerinin ve birçok dünya liderinin içinde bir ölçüde uyandirilmasi olmustur.

Baskisi, son onyillarin hayal kirikliklari ile dogru orantili olarak artan yogun zihinsel ve ruhani güçler tüm dünyada bir ifade yolu aramaktadirlar. Dünya insanlarinin, artik hiçbir ülkenin disinda kalamadigi anlasmazliklara, acilara ve yikintilara bir son verme özlemi içinde olduklarinin isaretleri her yerde artmaktadir. Artmakta olan bu degisim dürtülerinden yararlanilmali ve yüzyillik bir rüya olan evrensel barisin gerçeklesmesinin önünü tikayan diger engellerin üstesinden gelinmesi için yönlendirilmelidir. Böyle bir is için gerekli olan irade gücü sadece, toplumu etkileyen sayisiz hastaliklara karsi harekete geçme çagrisiyla olusturulamaz. Bu çagrinin, kelimenin tam anlamiyla insanin refahi görüsüyle, yani, simdi erisilebilecek olan ruhani ve maddi mutluluk olasiliklarinin bilinciyle canlandirilmasi gerekmektedir. Bundan yararlananlar, ayirim yapilmaksizin ve insanligin islerinin yeniden düzenlenmesinin temel hedefleriyle ilgisi olmayan kosullar konulmaksizin, bütün dünya insanlari olmalidir.

Tarih esas olarak simdiye kadar kabileler, kültürler, siniflar ve uluslarin deneyimlerine tanik olmustur. Dünyanin bu yüzyilda fiziksel olarak birlesmesi ve üzerinde yasayan herkesin birbirine bagimli oldugunun kabul edilmesiyle birlikte, artik insanligin tek bir halk olarak tarihi baslamaktadir. Insan karakterinin uzun ve yavas bir sekilde uygarlasmasi, sundugu maddi avantajlar açisindan inisli çikisli ve kabul etmek gerekir ki, adaletsiz ve düzensiz bir gelisme göstermistir. Buna ragmen, geçmis çaglar boyunca gelisen bütün genetik ve kültürel çesitliligin zenginligiyle donanmis olan dünya sakinleri, simdi bilinçli ve sistemli bir sekilde geleceklerini tasarlama sorumlulugunu üstlenmek üzere ortak miraslarini kullanmaya davet edilmektedirler.

Uygarligin gelisimindeki bir sonraki asamanin vizyonunun, sosyal ve ekonomik kalkinmaya yönelik yaklasimlarin simdi temelini olusturan tutum ve varsayimlarin derinlemesine gözden geçirilmeden sekillendirilebilecegini düsünmek gerçekçi olmayacaktir. Böyle bir yeniden degerlendirmenin, politika, kaynaklarin kullanimi, planlama süreçleri, uygulama yöntemleri ve organizasyon gibi pratik konulari içermesi gerekecegi çok açiktir. Ancak, bu islem devam ettikçe izlenecek uzun vadeli hedefler, gerekli olan toplumsal yapilar, sosyal adalet ilkelerinin kalkinma açisindan sonuçlari ve sürekli degisimin gerçeklestirilmesinde bilginin dogasi ve rolü gibi temel konular kisa sürede ortaya çikacaktir. Gerçekten de, böyle bir yeniden inceleme, insan dogasinin anlasilmasi konusunda genis bir fikir birligi arayisina girmek zorunda kalacaktir.

Kavramsal veya pratik olsun, tüm bu konulara açilan iki tartisma yolu vardir ve evrensel bir kalkinma stratejisi konusunu önümüzdeki sayfalarda iste bu iki yol boyunca arastirmak istiyoruz. Bunlardan birincisi, kalkinma sürecinin dogasi ve amaci konusundaki yaygin inançlar; ikincisi ise bu süreçte çesitli basrol oyuncularina verilen rollerdir.

Mevcut kalkinma planlarinin birçogunu yönlendiren varsayimlar esasen maddecidir. Yani kalkinmanin amaci, maddi refaha ulasilmasinda dünyanin bazi bölgelerinde deneme-yanilma yoluyla bulunan yöntemlerin bütün toplumlara basarili bir sekilde uygulanmasi olarak tanimlanmaktadir. Gerçekten de, kalkinma tartismasinda, kültürel ve politik sistemlerdeki farkliliklari bagdastiran ve çevrenin bozulmasiyla ortaya çikan büyük tehlikelere yanit veren degisiklikler olmaktadir. Ancak, bütün bunlarin temelini olusturan maddeci varsayimlara karsi çikilmamaktadir.

Yirminci yüzyil biterken, maddeci yasam kavraminin yarattigi sosyal ve ekonomik kalkinma yaklasiminin, insanligin gereksinimlerini karsilayabilecegi inancini sürdürmek artik mümkün degildir. Bu yaklasimin yaratacagi degisimler konusundaki iyimser tahminler, dünya sakinlerinin küçük ve giderek de yok olan bir azinliginin yasam standartlarini dünya nüfusunun büyük bir çogunlugunun yasadigi yoksulluktan ayiran ve sürekli büyüyen uçurumun içinde kaybolmustur.

Beklenmeyen bu ekonomik kriz ve bu krizin neden oldugu sosyal çöküntü, insanin dogasi konusunda önemli bir kavram yanlisligini yansitmaktadir. Çünkü, mevcut düzenin uyarilarinin insanlarda yarattigi karsilik sadece yetersiz olmakla kalmayip, dünya olaylarinin karsisinda neredeyse konuyla ilgisizdir. Toplumun kalkinmasinin, sadece maddi kosullarin iyilesmesinin ötesinde bir amaç edinmedikçe, bu hedeflere bile ulasamayacagini görmekteyiz. Bu amaç, yasamin ve motivasyonun, sürekli olarak degisen bir ekonomik tablodan ve insan toplumlarinin 'kalkinmis' ve 'kalkinmakta olan' diyerek yapay bir biçimde zorla bölünmesinden daha üstün olan ruhani boyutlarinda aranmalidir.

Kalkinmanin amaci yeniden tanimlandiginda, basrol oyuncularinin bu süreçte oynayacaklari uygun rollere iliskin varsayimlari gözden geçirmek gerekecektir. Hangi düzeyde olursa olsun, hükümetin önemli rolü herhangi bir açiklama gerektirmemektedir. Ancak, gelecek kusaklar esitlikçi felsefeye ve buna iliskin demokratik ilkelere övgüler sunan bir çagda, kalkinma planlarinin insan kitlelerini esas olarak yardim ve egitimden yararlananlar olarak görmesini çok güç anlayacaklardir. Katilim bir ilke olarak kabul edilmesine ragmen, dünya nüfusunun çogunlugu sadece ikinci derecede önemli konularda karar verme yetkisine sahiptir ve bu kararlar da, bu çogunlugun ulasamadigi kurumlar tarafindan konulan ve genellikle de gerçege bakis biçimleriyle uyusmayan birtakim hedeflerle belirlenen bir dizi seçenekle sinirlidir.

Bu yaklasim, açikça olmasa da, kurumlasmis din tarafindan da desteklenmektedir. Pedersahi geleneklerin yükü altinda ezilen yaygin dini düsünce, insan dogasinin ruhani boyutlarinda ifade bulan bir inanci, maddi kosullarin asilmasinda insanligin ortak yetenegine güvenme duygusuna dönüstürme yeteneginden yoksun gözükmektedir.

Bu tür bir tutum, zamanimizin belki de en önemli sosyal olgusunun degerini gözden kaçirmaktadir. Eger dünya hükümetlerinin Birlesmis Milletler sistemi ortaminda yeni bir küresel düzen kurmaya çalistiklari dogruysa, dünya insanlarinin ayni vizyonun heyecanini duyduklari da ayni ölçüde dogrudur. Insanlarin bu olguya verdikleri karsilik, toplumsal degisim için yerel, ulusal ve uluslararasi düzeyde çok sayida hareket ve kuruluslarin aniden olgunlasma dönemine girmesi seklinde olmustur. Insan haklari, kadinlarin gelisimi, sürdürülebilir ekonomik kalkinmanin toplumsal gereksinimleri, önyargilarin yenilmesi, çocuklarin ahlak egitimi, okur-yazarlik, temel saglik hizmetleri ve yasamsal bir dizi kaygilarin herbiri, dünyanin her kösesinde giderek artan sayida insanin destekledigi kuruluslarin acil destegini talep etmektedir.

Dünya insanlarinin çagin acil gereksinimlerine verdikleri bu karsilik, Hz. Bahaullah tarafindan bir yüzyildan fazla bir süre önce yükseltilen su çagrinin yankisidir: "Içinde yasadiginiz çagin ihtiyaçlariyla yakindan ilgilenin ve düsüncelerinizi onun icap ve gerekleri üzerinde yogunlastirin."Çok sayidaki siradan insanlarin geçirmekte oldugu ve uygarlik tarihinin perspektifinden bakildiginda son derece ani olan bir degisim, dünyamizin geleceginin planlanmasinda insanliga verilen role iliskin temel sorular uyandirmaktadir.

 

I

 

Dünya nüfusunu, ortak kaderi konusunda sorumluluk üstlenmeye çekebilecek bir stratejinin temeli insanligin birligi bilinci olmalidir. Gündelik konusmalarda aldatici bir sekilde basit gözükse de, insanligin tek bir halktan olustugu kavrami, günümüz toplumunun kurumlarinin çogunun islevlerini yerine getirme yöntemlerine meydan okumaktadir. Sivil hükümetin muhalefet kavramina dayali yapisi, birçok medeni yasayi sekillendiren taraf tutma ilkesi, siniflar ve diger sosyal gruplar arasindaki mücadelenin yüceltilmesi, ya da modern yasamin geneline egemen olan rekabet ruhu seklinde olsun, çekisme, insan iliskilerinde en önemli etken olarak kabul edilmektedir. Bu kavram, yasamin geçen iki asir süresince giderek güçlenen maddeci yorumunun toplumsal örgütlenme içindeki bir baska ifadesidir.

Hz. Bahaullah yüz küsur yil önce Kraliçe Victoria'ya hitaben yazdigi bir mektupta, evrensel bir toplumun olusturulmasi için inandirici bir vaatte bulunan bir modele dikkat çeken bir benzetmeden yararlanarak, dünyayi insan vücudu ile karsilastirmistir. Gerçekten de, varlik aleminde bakabilecegimiz baska bir makul model yoktur. Insan toplumu, sadece birbirinden farkli hücreler kitlesinden degil, herbiri zeka ve irade sahibi olan bireylerin meydana getirdigi topluluklardan olusmaktadir; buna ragmen, insanin biyolojik dogasini niteleyen isleyis biçimleri varolusun temel ilkelerini göstermektedir. Bunlarin içinde en önemlisi çesitlilik içinde birliktir. Basta çeliskili gözükse de, insan vücudunu olusturan unsurlarin herbirinin içinde mevcut olan seçkin özelliklerin tam olarak gerçeklesmesine izin veren olgu, insan vücudunu olusturan düzenin bütünlügü ve karmasikligi ve vücudun hücrelerinin bu düzenle mükemmel bir sekilde bütünlesmesidir. Hiçbir hücre, vücudun isleyisine katkida bulunurken veya bütünün sagligindan kendi payina düseni alirken vücuttan ayri yasamaz. Böylece ulasilan fiziksel saglik, insan bilincinin ifade edilmesini mümkün kilarak amacina ulasir; yani biyolojik gelismenin amaci, vücudun ve onun parçalarinin sadece var olmasindan daha önemlidir.

Bireyin yasami için dogru olan seylerle insan toplumu için dogru olanlar arasinda benzerlikler vardir. Insan türü, evrim sürecinin ulastigi en son asama olan organik bir bütündür. Insan bilincinin, bireylerin akillarinin ve dürtülerinin sonsuz çesitliligi araciligiyla islemesi, onun temel birligini hiçbir sekilde zedelemez. Gerçekten de, birligi homojenlikten veya tekdüzelikten ayiran sey, dogasindaki çesitliliktir. Hz.Bahaullah insanlarin bugün ortak bir sekilde resit olma deneyimini yasadiklarini söylemektedir ve çesitlilik içinde birlik ilkesi, insan irkinin simdi görülmekte olan bu olgunlugu sayesinde tam olarak ifade edilecektir. Sosyal kurumlasma süreci, aile yasaminin saglamlasmasinin ilk zamanlarindan beri, birbiri ardina klan ve kabile gibi basit yapilardan ve degisik biçimlerdeki sehir toplumlarindan, son olarak ulus-devletlerin ortaya çikisina girmis ve herbir asama insanin kapasitesinin kullanilmasinda yeni firsatlar zenginligi getirmistir.

Insan irkinin ilerlemesinin, bireyselligin harcanmasi pahasina gerçeklesmedigi açiktir. Sosyal düzenleme gelistikçe, her insanin içinde gizli olan kapasitelerin ifadesinin kapsami da ayni sekilde genislemistir. Bireyle toplum arasindaki iliski karsilikli oldugu için, su anda gerekli olan degisim insan bilincinde ve sosyal kurumlarin yapisinda ayni zamanda olusmalidir. Küresel bir kalkinma stratejisi, iki yönlü bu degisim süreci tarafindan sunulan firsatlar içinde amacina ulasacaktir. Tarihin bu kritik asamasinda bu amaç, evrensel uygarligin zamanla sekillenmesi için saglam temellerin atilmasi olmalidir.

Küresel uygarligin temellerinin atilmasi, özellik ve yetki açisindan evrensel olan yasalarin ve kurumlarin yaratilmasini gerektirmektedir. Bu çaba ancak, karar verme sorumlulugunu ellerinde bulunduranlar insanligin birligi kavramini içtenlikle kabul ettigi ve bu konudaki ilkeler egitim sistemleri ve toplu iletisim araçlari kanaliyla yayildigi zaman baslayabilir. Bu esik asildiginda, dünya insanlarinin ortak hedefler olusturma ve kendilerini bunlarin basarilmasina adama isine cezbedilecegi bir süreç baslatilmis olacaktir. Ancak böylesine esasli bir yönlendirme, insanlari yüzyillardir devam eden etnik ve dinsel çatismalarin kötülüklerinden de koruyabilir. Dünya sakinleri, ancak simdi dogmakta olan tek bir halktan olustuklari bilinciyle, geçmiste sosyal düzene egemen olan çatisma modellerine sirt çevirip, isbirligi ve uzlasma yollarini ögrenmeye baslayabilirler. Hz. Bahaullah söyle yazmaktadir: "Insanligin mutlulugu, barisi ve güvenligine, insanlik aleminin birligi saglam bir biçimde kurulmadikça ve kurulana kadar ulasilamayacaktir."
 

 

II

 

Adalet, simdi dogmakta olan insanligin birligi bilincini, küresel toplum yasaminin gerekli yapilarinin güvenle kurulmasini mümkün kilacak ortak bir iradeye dönüstürebilecek olan tek güçtür. Dünya insanlarinin giderek her türlü bilgiye ve çesitli düsüncelere ulasabildiklerine tanik olan bir çag, adaletin, basarili bir sosyal düzeni yöneten ilke oldugu iddiasiyla karsilasacaktir. Dünyanin kalkinmasina yönelik öneriler, adaletin gerektirdigi ölçütlerin tarafsiz isigina giderek daha büyük bir siklikla tutulacaktir.

Bireysel düzeyde adalet, insan ruhunun, her insanin dogruyu yanlistan ayirmasini saglayan yetenegidir. Hz. Bahaullah adaletin, Allah'in gözünde "herseyden çok sevilen" oldugunu teyit etmektedir, çünkü adalet, her bireyin baskalarinin gözleri yerine kendi gözleriyle görmesine, komsusunun veya ait oldugu grubun bilgisi yerine kendi bilgisiyle bilmesine izin vermektedir. Adalet kisinin yargilarinda tarafsiz davranmasini, diger insanlara olan davranislarinda esit olmasini gerektirir ve bu nedenle de, yasamin günlük olaylarinin degismeyen ve hatta kisiden bazi seyler bekleyen bir yoldasidir.

Topluluk düzeyinde ise, adil olma kaygisi ortak karar alirken vazgeçilmez bir pusuladir, çünkü düsünce ve eylemde birlige ulasilmasini mümkün kilan tek araçtir. Geçmis çaglarda adalet adi altinda gizlenen cezalandirici ruhu tesvik etmenin aksine, adalet insanin gelisiminin basarilmasinda bireyin ve toplumun çikarlarinin ayrilmaz bir biçimde birbirine bagli oldugu bilincinin pratik ifadesidir. Adalet insan iliskilerinde yol gösterici bir kaygi oldugu ölçüde, degisik seçeneklerin sogukkanlilikla incelenmesine ve uygun yollarin seçilmesine izin veren bir mesveret ortamini tesvik edecektir. Bu tür bir ortamda hileye ve taraf tutmaya yönelik her zaman var olan egilimlerin karar verme sürecini saptirma olasiligi çok küçük olacaktir.

Adalet kavraminin sosyal ve ekonomik kalkinma için anlami çok derindir. Adalet kaygisi, gelismenin tanimlanmasi isini, insanligin genelinin refahini ve hatta bütün dünyayi, teknolojik atilimlarin ayricalikli bir azinliga sunacagi avantajlar adina feda edilmesi egilimlerinden korur. Tasarim ve planlama asamasinda, sinirli kaynaklarin bir toplumun zaruri sosyal ve ekonomik öncelikleriyle ilgisi olmayan projelerde kullanilmasini önler. Herseyin ötesinde, sadece insanligin ihtiyaçlarini karsiladigi görülen ve amacinda adil ve esitlikçi olan kalkinma programlari, bu programlarin uygulanmasini saglayacak insan kitlelerinin bagliligini kazanmayi umut edebilir. Toplumun her üyesi ve aslinda toplum içindeki her grup, herkese esit olarak uygulanan ölçütlerle korundugundan ve ayni çikarlara sahip oldugundan emin oldugu takdirde, dürüstlük, çalisma istegi ve isbirligi ruhu gibi gerekli insani özellikler, muazzam boyutlu ortak hedeflerin gerçeklestirilmesine basariyla dönüstürülebilir.

Bu nedenle, sosyal ve ekonomik kalkinma stratejisi üzerinde yapilan tartismalarin özünde insan haklari konusu yatmaktadir. Böyle bir stratejinin sekillendirilmesi, insan haklarinin gelistirilmesi kavraminin, uzun bir süreden beri tutsagi oldugu yapay ayriliklarin pençesinden kurtarilmasini gerektirmektedir. Her bireyin kendi kisisel gelisimine yardimci olan düsünce ve hareket özgürlügüne sahip olmasi kaygisi, günümüz yasaminin birçok alanini ciddi bir biçimde yozlastiran bireysellik inancina bagliligi hakli gösteremez. Öte yandan, toplumun bir bütün olarak refaha ulastirilmasi kaygisi da, devletin insanligin refahinin kaynagi olarak ilahlastirilmasini gerektirmez. Tam aksine, içinde bulundugumuz yüzyilin tarihi bu tür ideolojilerin ve bunlarin neden olduklari tarafli faaliyetlerin, hizmet etmeyi amaçladiklari çikarlarin basta gelen düsmanlari oldugunu büyük bir açiklikla göstermistir. Insan haklari konusunda duyulan kayginin bütün yönleri, ancak insanligin organik birligi bilincinin sagladigi bir mesveret çerçevesi içinde yasal ve yaratici bir sekilde ifade edilebilir.

Bugün, bu çerçeveyi yaratma ve insan haklarinin iyilestirilmesini, onu istismar edeceklerden kurtarma görevini üstlenecek olan kurum, iki yikici dünya savasinin trajedilerinden ve dünya çapindaki ekonomik çöküntünün deneyimlerinden dogmus olan uluslararasi kurumlar sistemidir. "Insan haklari"teriminin, Birlesmis Milletler Berati'nin 1945 yilinda ilan edilmesi ve Insan Haklari Evrensel Bildirgesi'nin de üç yil sonra kabul edilmesinden sonra genel olarak kullanilmaya baslamis olmasi çok önemlidir. Bu tarihi belgelerde, dünya barisinin kurulmasiyla baglantili oldugu kabul edilen sosyal adalete gösterilen saygi resmen kabul edilmekteydi. Bildirge'nin Genel Assamble'de tek bir aleyhte oy almadan kabul edilmesi, bu belgeye sonraki yillarda giderek artan bir yetkiyi baslangiçta vermistir.

Insan dogasini belirleyen özelliklerinden birisi olan bilinçle en yakindan iliskili olan etkinlik, bireyin gerçegi kendisi için arastirmasidir. Varolusun amacini arastirma ve insan dogasinin bunu mümkün kilan yeteneklerini gelistirme özgürlügünün korunmasi gereklidir. Insanlar bilme özgürlügüne sahip olmalidir. Bu özgürlügün sik sik suistimal edilmesi ve bu yanlis kullanimlarin çagimiz toplumunun nitelikleri tarafindan tesvik edilmesi, bu dürtünün hakliligini hiçbir sekilde azaltmaz.

Evrensel Bildirge ve ilgili Anlasmalarda kutsallastirilan birçok hakkin ilan edilmesi için ahlaki bir zorunluluk olusturan da, insan bilincinin iste bu seçkin dürtüsüdür. Evrensel egitim, hareket özgürlügü, bilgiye ulasma ve politik yasama katilma firsati, bu dürtünün isleyisinin uluslararasi toplum tarafindan açikça garanti edilmesi gereken yönleridir. Ayni sey, dini özgürlük de dahil olmak üzere, düsünce ve inanç özgürlügü, degisik fikirlere sahip olma ve bu düsünceleri uygun bir biçimde ifade etme hakki için de geçerlidir.

Insanlik toplumu tek ve bölünmez oldugu için, insan irkinin her üyesi bütünün bir emaneti olarak dünyaya gelmektedir. Bu eminlik, Birlesmis Milletler'in çesitli kurumlarinin da tanimlanmaya çalistigi, esas olarak ekonomik ve sosyal diger haklarin çogunun ahlaki temelini olusturmaktadir. Böyle bir eminlik, ailenin ve evin güvenligini, mülkiyet ve özel yasam haklarinin tümünü kapsamaktadir. Topluma düsen zorunluluklar ise, toplumun bireylerinin istihdam, ruhsal ve fiziksel saglik hizmetleri, sosyal güvenlik, adil ücretler, dinlenme ve eglenme ve bir dizi diger makul beklentilerinin karsilanmasini içermektedir.

Ortak eminlik ilkesi, her bireyin kimligi için gerekli olan kültürel kosullarin, ulusal ve uluslararasi yasalarla korunmasini bekleme hakkini da yaratmaktadir. Gen havuzunun insanligin ve çevresinin biyolojik yasaminda oynadigi rol gibi, binlerce yil sonunda ulasilan engin kültürel çesitlilik zenginligi de, ortak bir biçimde resit olmakta olan insan irkinin sosyal ve ekonomik gelisimi açisindan çok önemlidir. Kültürel çesitlilik, küresel bir uygarlikta meyvesini verecek olan bir mirastir. Bir yandan, kültürlerin ifade edilmesinin, halen hüküm sürmekte olan materyalist güçler tarafindan bogulmaktan korunmasi gerekmektedir. Öte yandan, kültürler, partizan politik amaçlar için yönlendirilmeksizin, uygarligin sürekli degisen modelleri içinde birbirleriyle etkilesebilmelidirler.

Hz. Bahaullah söyle söylemektedir: "Insanligin isigi Adalet'tir. Onu baski ve zulümün karsit rüzgarlariyla söndürmeyin. Adaletin amaci, insanlar arasinda birligin görünmesidir. Onun derin önemi dünyadaki tüm kitaplara sigmazken, ilahi hikmet okyanusu bu yüce kelimenin içinde dalgalandi."
 

 

III

 

Uluslar toplumu tarafindan simdi düzenlenme sürecinde olan insan haklari ölçütünün yayginlastirilmasi ve her yerde geçerli uluslararasi normlar olarak yerlesmesi için, insan iliskilerinin temelde yeniden tanimlanmasi gereklidir. Insanlar arasinda, insanlarla doga, bireyle toplum ve toplumun üyeleriyle kurumlari arasindaki iliskilerde neyin dogal ve uygun oldugu konusundaki mevcut kavramlar, gelisiminin ilk ve daha az olgun oldugu asamalarinda insan irkinin ulastigi anlayis düzeylerini yansitmaktadir. Eger insanlik gerçekten de resit oluyorsa, eger dünyanin tüm sakinleri tek bir halk olusturuyorsa, eger adalet sosyal düzenlemenin amir ilkesi olacaksa, ortaya çikmakta olan bu gerçeklerin bilinmemesinden dogan mevcut kavramlar da yeniden gözden geçirilmelidir.

Bu yöndeki hareket henüz baslamistir. Bu hareket yayildikça, ailenin dogasi ve her üyesinin hak ve sorumluluklari konusunda yeni bir anlayis olusacaktir. Toplumun her düzeyindeki kadinlarin rolünü tümüyle degistirecektir. Insanlarin, yaptiklari isle olan iliskilerinin yeniden düzenlenmesi ve ekonomik faaliyetlerin yasamlarindaki yeri konusundaki anlayislari üzerindeki etkisi hizla yayilacaktir. Insanlarin islerinin yönetiminde ve bu yönetimi gerçeklestirmek üzere olusturulan kurumlarda genis kapsamli degisiklikler meydana getirecektir. Onun etkisiyle toplumun sayilari hizla artan hükümet disi kurumlarinin isi giderek daha rasyonel olacaktir. Hem çevreyi, hem de tüm insanlarin gelisim ihtiyaçlarini koruyacak baglayici bir yasanin çikarilmasini temin edecektir. Sonunda, bu hareketin Birlesmis Milletler sisteminde neden olacagi yeniden yapilanma veya degisim bizi, hiç kusku yok ki, kendine ait yasama, adalet ve yürütme kurumlariyla bir dünya uluslari federasyonunun kurulmasina götürecektir.

Insan iliskileri sistemine yeni bir kavram kazandirilmasi isinin özünde, Hz. Bahaullah'in mesveret olarak tanimladigi süreç vardir. Hz. Bahaullah, "Her seyde mesveret gereklidir"diye ögütlemektedir. "Anlayis yeteneginin olgunlugu mesveret sayesinde açiga çikar."

Bu sürecin gerektirdigi gerçegi arama ölçütü, insan islerinin günümüzdeki tartismalarini niteleme egilimi gösteren pazarlik ve uzlasma modellerinden çok üstündür. Günümüz toplumunun yaygin bir özelligi olan protesto kültürüyle bu basarilamaz ve gerçekten de, basarilmasi büyük ölçüde tehlikeye girer. Ortak hareketin uzun bir zamandan beri bilinen özellikleri olan tartisma, propaganda, muhalefet yöntemleri, partizanligin tüm mekanizmasi bunun amacina, yani belirli bir durumun gerçegi hakkinda bir görüs birligine varilmasina ve her bir anda mümkün olan hareket seçeneklerinin en akilcisinin seçilmesine temelde zararlidir.

Hz. Bahaullah'in istedigi, kendi çikarlarina ve hedeflerine sahip bir toplumun üyeleri olarak islev yapmak amaciyla, her katilimcinin kendi görüslerini asmaya çalismasiyla olusan bir mesveret sürecidir. Içtenlik ve nezaket özelliklerini tasiyan böyle bir atmosferde görüsler, tartisma sirasinda bunlari ortaya atanlara degil, gruba aittir ve ulasilmaya çalisilan hedefe en iyi hizmet etmek üzere benimsenir, bir kenara atilir veya degistirilirler. Mesveret, tartismaya baslandiginda bireysel görüsler ne olursa olsun, alinan kararlarin tüm katilimcilar tarafindan desteklendigi ölçüde basarili olur. Bu gibi kosullarda, deneyimler herhangi bir eksiklik veya kusur ortaya çikarirsa, daha önce alinan bir karar kolaylikla yeniden gözden geçirilebilir.

Bu açidan bakildiginda mesveret, adaletin insan islerindeki gözle görülür ifadesidir. Ortak çabalarin basarisi açisindan öyle önemlidir ki, sosyal ve ekonomik kalkinma için uygulanabilir bir stratejinin temel özelligi olmalidir. Gerçekten de, böyle bir stratejinin basarisi insanlarin baglilik ve çabalarina baglidir. Insanlarin bu katilimi ise, ancak mesveretin her projeyi biçimlendiren ilke olmasi halinde etkili olur. Hz. Bahaullah söyle ögütlüyor: "Hiçbir insan, adaletinin disinda hiçbir seyle gerçek makamina ulasamaz. Birlik olmadan hiçbir güç varolmaz. Mesveret olmadan hiçbir mutluluk ve refaha ulasilamaz."
 

 

IV

 

Küresel bir toplumun kalkinmasinda ortaya çikan isler, insan irkinin simdiye kadar ulasabildiginin çok üzerinde kapasite düzeyleri gerektirmektedir. Bu düzeylere ulasilmasi ise, bireylerin ve toplumsal kurumlarin bilgiye ulasiminin büyük ölçüde yayginlastirilmasini zorunlu kilacaktir. Evrensel egitim, bu kapasite olusturma sürecinin ayrilmaz bir unsuru olacaktir. Ancak, bu çaba sadece insanligin isleri, toplumun her kesiminden bireylere ve gruplara bilgiyi edinme ve bunu insanligin islerinin sekillendirilmesi için uygulama olanagi vermek üzere düzenlendigi takdirde basariya ulasacaktir.

Yazili tarih boyunca insan bilinci, kapasitelerini bir gelisim süreci içinde ifade edebilmesini saglayan iki temel bilgi sistemine dayali olmustur: bilim ve din. Bu iki kurum araciligiyla insan irkinin deneyimleri düzenlenmis, çevresi yorumlanmis, içinde sakli olan güçleri kesfedilmis ve ahlaki ve entellektüel yasami disiplin altina alinmistir. Bilim ve din uygarligin gerçek atalari olarak çalismislardir. Dahasi, zaman geçtikçe bu ikili yapinin etkisinin, her biri kendi alani içinde kalmak sartiyla, din ve bilimin birbirleriyle uyum içinde çalisabildikleri dönemlerde çok daha büyük oldugu simdi daha iyi görülmektedir.

Günümüzde bilime neredeyse evrensel bir saygi duyuldugu için, bu kurumun güvenilirligi konusunda bir açiklama gerekmemektedir. Sosyal ve ekonomik kalkinma stratejisi açisindan sorun, bilimsel ve teknolojik etkinliklerin nasil düzenlenecegidir. Eger yapilacak is, az sayida ülkede yasayan seçkinler sinifinin korunmasi olarak görülürse, bu tür bir düzenlemenin dünyanin zenginleriyle yoksullari arasinda yaratmis oldugu muazzam uçurumun, yukarida söz edildigi gibi, dünya ekonomisi için felaket niteliginde sonuçlarla daha da büyümeye devam edecegi açiktir. Gerçekten de, insanligin çogunlugu baska bir yerde üretilen bilimin ve teknolojinin ürünlerini kullananlar olarak görülmeye devam edilirse, görünüste onlarin ihtiyaçlarini karsilamak üzere tasarlanan programlarin "kalkinma" olarak adlandirilmalari uygun olmayacaktir.

Bu nedenle, en büyük güçlük bilimsel ve teknolojik etkinliklerin yayginlasmasidir. Son derece güçlü olan sosyal ve ekonomik degisim araçlari, toplumun avantajli kesimlerinin mirasi olmamali ve tüm insanlarin bu tür etkinliklere kapasiteleri oraninda katilmalarina izin verecek sekilde düzenlenmelidir. Zorunlu egitimin, bundan yararlanabilecek herkese sunulmasini mümkün kilacak programlarin yaratilmasinin yanisira, bu tür bir yeniden düzenleme, dünyanin çesitli yerlerinde uygulanabilir ögrenme merkezlerinin, yani dünya insanlarinin bilginin üretilmesine ve kullanilmasina katkida bulunma yeteneklerini gelistirecek kurumlarin olusturulmasini gerektirecektir. Kalkinma stratejisi, bireysel kapasitelerdeki büyük farkliliklari göz önünde bulundururken, bütün dünya sakinlerinin en dogal ortak haklari olan bilim ve teknoloji süreçlerine esit olarak katilmalarini mümkün kilma görevini ana hedef olarak kabul etmelidir. Statükoyu koruma konusundaki bilinen tezler, iletisim teknolojisindeki giderek hizlanan devrimin bilgiyi ve egitimi, dünyanin her yerindeki ve her kültürden büyük insan kitlelerinin ayagina kadar getirmesiyle güçlerini her geçen gün yitirmektedir.

Insanligin dinsel yasamindaki güçlükler, farkli özellikte olsalar da, ayni ölçüde ürkütücüdür. Dünya nüfusunun büyük bir çogunlugu için, insan dogasinin ruhani bir boyutu bulundugu, hatta temel kimliginin ruhani oldugu, kanit gerektirmeyen bir gerçektir. Bu, uygarliga ait en eski kayitlarda izine rastlanilabilen ve insanligin geçmisindeki bütün büyük dini geleneklerin herbiri tarafindan binlerce yil boyunca gelistirilen gerçegin bir algilanmasidir. Bunun hukuk, güzel sanatlar ve insan iliskilerinin uygarlasmasi konularindaki kalici basarilari tarihe zenginlik ve anlam kazandirmaktadir. Bu olgunun esinlemeleri dünya üzerindeki çogu insanin günlük yasamini su veya bu sekilde etkilemektedir ve dünyadaki olaylarin bugün dramatik bir biçimde de gösterdigi gibi, uyandirdigi özlemler son derece güçlüdür ve dindirilememektedir.

Bu nedenle, insanin gelisimini saglayacak her türlü çabanin, böylesine evrensel ve son derece yaratici olan kapasiteleri uyandirmasi gerektigi açiktir. Öyleyse insanligin önündeki ruhani konular, neden kalkinma konusundaki konusmalarin özünü olusturmamistir? Uluslararasi kalkinma gündeminin önceliklerinin çogu, hatta kalkinmanin temelini olusturan varsayimlarinin çogu neden bugüne kadar dünya nüfusunun sadece küçük bir azinliginin benimsedigi materyalist dünya görüsleri tarafindan belirlenmistir? Katilimcilarinin kültürel deneyimlerinin geçerliligini inkar eden bir evrensel katilim ilkesine duyulan ve açikça itiraf edilen bir bagliliga ne kadar önem verilebilir?

Ruhani ve ahlaki konularin, tarihsel açidan objektif kanitlardan etkilenmeyen ve birbirleriyle çekisen teolojik doktrinlerle iliskili olmasi nedeniyle, uluslararasi toplumun kalkinma kaygilarinin çerçevesinin disinda kaldigi iddia edilebilir. Bunlara önemli bir rol vermekle, toplumsal çatismayi besleyen ve insanin gelisimini engelleyen dogmatik etkilere yol açilacagi söylenebilir. Bu tür bir iddia hiç süphesiz bir ölçüye kadar dogrudur. Dünyanin çesitli teolojik sistemlerini temsil edenler, birçok ilerici düsünürün gözünde inancin sayginligini kaybetmis olmasinin yanisira, insanligin ruhani anlam üzerindeki bugün de devam eden tartismalarinda yaratilan yasaklar ve çarpikliklarin da agir sorumlulugunu tasimaktadirlar. Ancak, çözümün, ruhani gerçegin arastirilmasinin engellenmesinde ve insanin motivasyonunun en derin köklerinin gözardi edilmesinde yattigi sonucunun çikarilmasi apaçik bir kuruntudur. Bu durumun tek sonucu da, böyle bir sansürün yakin geçmiste ulastigi düzeye paralel olarak, insanligin geleceginin sekillendirilmesi isinin, hakikatin ahlakla ilgisi olmadigini ve gerçeklerin degerlerden bagimsiz oldugunu iddia eden yeni bir bagnazligin eline teslim edilmesi olmustur.

Dünyasal varolus söz konusu oldugu sürece, dinin en büyük basarilarinin çogu ahlaki nitelikte olmustur. Dinin ögretileri ve bu ögretilerle aydinlanan insan yasamlarinin örnekleri sayesinde, çaglar boyunca dünyanin her yerindeki insan kitleleri sevme yetenegini gelistirmislerdir. Dogalarinin hayvani yanini disiplin altina almayi, ortak çikar ugruna büyük özverilerde bulunmayi, bagislayiciligi, cömertligi ve güveni, serveti ve diger kaynaklari uygarligin gelisimine yararli olacak yollarda kullanmayi ögrenmislerdir. Bu ahlaki ilerlemeleri büyük bir ölçekte toplumsal yasam normlarina dönüstürmek amaciyla kurumsal sistemler tasarlanmistir. Dogmalarin yayilmasiyla ne kadar gizlenirse gizlensin ve mezhep çatismalari tarafindan ne kadar saptirilirsa saptirilsin, Hz.Krisna, Hz.Musa, Hz.Buda, Hz.Zerdüst, Hz.Isa ve Hz.Muhammed gibi üstün sahsiyetler tarafindan harekete geçirilen ruhani dürtüler, insan karakterinin uygarlasmasinda en basta gelen etken olmustur.

O halde sorun insanligin, bilgiye daha büyük oranda ulasarak güçlenmesi olduguna göre, bunu mümkün kilacak stratejinin, bilim ile din arasinda sürekli ve giderek yogunlasan bir diyalogun etrafinda olusturulmasi gerekmektedir. Bilimsel basarilari temsil eden görüs ve becerilerin, insani ilgilendiren her etkinlik alaninda ve her düzeyde uygun bir sekilde uygulanmasini temin etmek amaciyla ruhani bagliligin ve ahlaki ilkenin gücüne güvenmesi gerektigi herkes tarafindan bilinen bir gerçektir. Örnegin, insanlarin gerçegi tahminden nasil ayiracaklarini, hatta öznel görüsler ile nesnel gerçek arasindaki farki nasil göreceklerini ögrenmeleri gerekmektedir; ancak, bu sekilde donanmis bireylerin ve kurumlarin insanin gelisimine yapacaklari katkinin ölçüsü, gerçege olan bagliliklari ve kendi çikarlarinin ve tutkularinin tahriklerinden kendilerini kurtarmalari ile belirlenecektir. Bilimin bütün insanlarda gelistirmesi gereken bir baska özellik de, tarihi süreç de dahil olmak üzere, süreç açisindan düsünmek olmalidir; ancak, bu entellektüel ilerleme kalkinmaya katkida bulunacaksa, bakis açisinin irk, kültür, cinsiyet veya dini inanç konusundaki bagnazliklardan arinmis olmasi gerekmektedir. Ayni sekilde, dünya sakinlerinin servet üretimine katilmalarini mümkün kilacak egitim, bu tür bir dürtünün insanliga hizmetin, hem bireysel yasamin, hem de sosyal düzenin amaci oldugu konusundaki ruhani görüsle aydinlandigi ölçüde kalkinmanin amaçlarina hizmet edecektir.

 

V

 

Insanligin önündeki ekonomik sorunlar, insan kapasitesinin seviyesinin, bilginin her düzeyde yayginlastirilmasi yoluyla yükseltilmesi açisindan incelenmelidir. Geçtigimiz onyillarin deneyimlerinin de gösterdigi gibi, maddi yararlar ve çabalar kendi baslarina birer amaç olarak görülemez. Bunlarin degeri sadece insanligin konut, gida, saglik hizmeti gibi temel gereksinimlerinin karsilanmasindan degil, insanin yeteneklerinin sinirlarinin gelistirilmesinden de olusmaktadir. Bu nedenle, ekonomik çabalarin kalkinmada oynamasi gereken en önemli rol, insanlari ve kurumlari kalkinmanin gerçek amacina ulasmalarini mümkün kilacak araçlarla donatmasinda yatmaktadir; bu amaç ise, insan bilincinde sakli olan sinirsiz potansiyelleri gelistirebilecek yeni bir sosyal düzenin temellerinin atilmasidir.

Ekonomik düsüncenin önündeki güçlük, kalkinmanin bu amacini ve buna ulasilmasini saglayacak yollarin yaratilmasinin tesvik edilmesinde kendi rolünü kesin olarak kabul etmesidir. Ancak bu sekilde, ekonomi ve onunla ilgili bilimler kendilerini, simdi onlari saptiran materyalist düsüncelerin anaforundan kurtarabilir ve potansiyellerini, insanin refahinin kelimenin tam anlamiyla gerçeklesmesi için yasamsal araçlar olarak kullanabilirler. Bilimsel çalismalarla dinsel görüsler arasinda yakin bir diyaloga duyulan ihtiyaç hiçbir yerde daha belirgin degildir.

Yoksulluk sorunu bu konuda iyi bir örnektir. Bu soruna yönelik öneriler, insan yasaminin bir özelligi olan bu ezeli durumu hafifletebilecek ve sonunda da kesin olarak yok edebilecek maddi kaynaklarin mevcut oldugu veya bilimsel ve teknolojik çabalarla yaratilabilecegi varsayimina dayanmaktadir. Böyle bir rahatlamanin basarilmamis olmasinin esas nedeni, gerekli bilimsel ve teknolojik gelismelerin, insanligin genelinin gerçek ihtiyaçlariyla yakindan ilgili olmayan bir dizi öncelige cevap vermeleridir. Eger yoksullugun yükü dünyanin üzerinden kesin olarak kaldirilacaksa, bu önceliklerin kökten bir sekilde yeniden düzenlenmesi gerekecektir. Bu tür bir basari, uygun degerlerin bulunmasi için kararli bir arayis gerektiri. Bu arayis, insanligin ruhani ve bilimsel kaynaklarini da ciddi bir biçimde sinayacaktir. Din, kanaatkarlikla pasifligi birbirinden ayiramayan ve yoksullugun, dünyevi yasamin ancak öbür dünyada kurtulunacak dogal bir özelligi oldugunu ögreten mezhep doktrinlerinin mahkumu oldugu sürece, bu ortak girisime katkida bulunurken ciddi engellerle karsilasacaktir. Dinsel ruh, insanliga maddi refah getirme mücadelesine etkin bir biçimde katkida bulunmak için, insanligin islerinde birlik ve adalet saglamaya çalisan bir çaga uygun yeni ruhani kavramlari ve ilkeleri, kendisinin de çiktigi ilham Kaynaginda bulmak zorundadir.

Issizlik de benzer sorunlar yaratmaktadir. Çagdas düsünce biçimlerinin çogunda is kavrami genellikle, mevcut mallarin tüketilmesi için araçlar kazanmayi amaçlayan kârli bir mesguliyet düzeyine indirgenmistir. Sistem, mallarin üretiminin sürdürülmesi ve genisletilmesiyle ve böylece ücretli isdihdamin desteklenmesiyle sonuçlanan, kazanç ve tüketimden olusan bir döngü seklindedir. Bireysel olarak alindiginda bütün bu etkinlikler toplumun refahi için gereklidir. Ancak, bir bütün olarak kavramin yetersizligi, sosyal yorumcularin her ülkedeki çalisanlarin büyük bir kisminda sezdikleri kayitsizlik ve gittikçe büyüyen issizler ordusundaki moral bozuklugunda görülebilir.

Bu nedenle, dünyanin yeni bir "is ahlaki"na acil olarak ihtiyaç duydugunun giderek daha yaygin bir sekilde kabul edilmekte olmasi sasirtici degildir. Burada da, bilimsel ve dini bilgi sistemlerinin yaratici etkilesimiyle ortaya çikan görüslerden baska hiçbir sey, aliskanliklarin ve tutumlarin temelden yeniden yönlendirilmesini saglayamaz. Beslenmek için doganin kolayca sunduklarina bagli olan hayvanlarin aksine, insanlar içlerindeki engin kapasiteleri, kendi ihtiyaçlarini ve baskalarinin ihtiyaçlarini karsilamak üzere tasarlanmis olan verimli isler araciligiyla ifade etmek zorunlulugunu hissederler. Böyle davranarak da, çok mütevazi bir düzeyde de olsa, uygarligin gelisim süreçlerine katkida bulunurlar. Kendilerini diger insanlarla birlestirecek olan amaçlari gerçeklestirirler. Hz. Bahaullah isin, bilinçli olarak insanliga hizmet ruhu içinde yapildigi ölçüde bir ibadet sekli ve Allah'a tapmanin bir yolu oldugunu söylemektedir. Her birey kendisine bu açidan bakma kapasitesine sahiptir ve uygulanan planlarin özelligi ve vaat ettikleri ödül ne olursa olsun, kalkinma stratejisi bireyin elinden alinamayan bu kapasiteden yardim istemelidir. Bundan daha dar bir bakis açisi, önümüzdeki ekonomik görevlerin gerektirecegi büyüklükteki çaba ve bagliligi dünya insanlarindan isteyemez.

Ekonomik düsüncenin önüne, çevre krizinin bir sonucu olarak ayni tür bir güçlük çikmaktadir. Doganin, insanlarin her talebini yerine getirme kapasitesinin bir siniri olmadigi inancina dayanan teorilerdeki yanlislar simdi açikça ortaya çikmistir. Insanlarin isteklerinin artmasina, elde edilmesine ve tatmin edilmesine sonsuz deger veren bir kültür, bu tür hedeflerin kendi baslarina bir politika olusturma konusunda gerçekçi rehberler olmadigini kabul etmek zorunda kalmaktadir. Ekonomik sorunlara, temel güçlüklerin çogunun kapsam açisindan özel degil, küresel oldugu gerçegini karar verme yöntemleri açisindan kabullenemeyen yaklasimlar da yetersizdir.

Bu ahlaki krizin doganin ilahlastirilarak nasil olsa asilabilecegi konusundaki içten umut, krizin yarattigi ruhani ve entellektüel çaresizligin bir kanitidir. Yaratik aleminin organik bir bütün oldugunun ve insanligin bu bütünü koruma sorumlulugunu tasidiginin kabul edilmesi, memnuniyet verici olmakla beraber, insanlarin bilinçlerinde yeni bir degerler sistemini tek basina olusturabilecek bir etki yaratmamaktadir. Insan irkina tarihin zorladigi eminlik görevini üstlenme görevini verecek olan tek sey, anlayista, kelimenin tam anlamiyla bilimsel ve ruhani bir hamle olacaktir.

Tüm insanlarin nisbeten yakin bir zaman öncesine kadar insan olmanin en gerekli özellikleri olarak kabul ettigi, örnegin, kanaat etme, ahlaki disiplini memnuniyetle karsilama ve göreve baglilik gibi yetenekleri er geç yeniden kazanmasi gerekecektir. Büyük dinlerin Kurucularinin ögretileri bu özellikleri, bu ögretilere karsilik veren insan kitlelerine asilamayi tarih boyunca tekrar tekrar basarmistir. Bu kisilik özellikleri bugün çok daha yasamsaldir. Ancak, artik bunlarin ifade edilisi insanligin resit olusuna uygun bir biçim almalidir. Burada yine dinin asmasi gereken engel, kendisini geçmisin saplantilarindan kurtarmaktir: kanaatkarlik kadercilik degildir; ahlakin, çogu zaman ahlak adina konusan ve yasami inkar eden sofulukla bir ilgisi yoktur ve çalismaya içten bir baglilik duymak, insana dürüstlük duygusu degil, kendine deger verme duygusu kazandirir.

Kadinlarin erkeklerle tam bir esitlige kavusmaktan israrla mahrum birakilmasinin etkisi, bilim ve dinin insanligin ekonomik yasaminda asmasi gereken engelleri daha da büyütmektedir. Cinsiyetlerin esitligi ilkesi, her tarafsiz gözlemci için, dünyanin ve insanlarin gelecekteki refahina iliskin tüm gerçekçi görüslerin temelidir. Bu ilke, insan dogasinin insan irkinin çocukluk ve erginlik döneminin uzun çaglari boyunca genellikle fark edilmeyen bir gerçegini temsil etmektedir. Hz. Bahaullah'in kesin iddiasi söyledir: "Kadinlar ve erkekler Allah'in nezdinde her zaman esit olmuslar ve esit olacaklardir". Rasyonel ruhun cinsiyeti yoktur ve geçmisin yasami sürdürme kosullari ne tür sosyal esitsizlikler gerektirmis olursa olsun, insanligin olgunlugun esiginde oldugu bir zamanda bunlar artik hakli görülemez. Yasamin her alaninda ve toplumun her düzeyinde erkeklerle kadinlar arasinda tam bir esitlik kurulmasi için gösterilecek baglilik, küresel bir kalkinma stratejisi tasarlanmasi ve uygulanmasina yönelik çabalarin basarisinin temel unsuru olacaktir.

Gerçekten de, bu alandaki gelisme bir bakima herhangi bir kalkinma programinin basarisinin ölçüsü olacaktir. Ekonomik etkinligin uygarligin ilerlemesindeki yasamsal rolü göz önüne alindiginda, kalkinmanin gerçeklesme hizinin gözle görünür kaniti, kadinin ekonomik çabanin tüm alanlarina hangi ölçüde girdigi olacaktir. Önemli olmakla beraber, sorun firsatlarin esit bir sekilde dagitilmasinin saglanmasini asmaktadir. Sorun, ekonomik konularin, tartismalarda simdiye kadar genellikle yer almayan insan deneyiminin ve görüslerinin tam olarak katilimini davet edecek bir biçimde yeniden gözden geçirilmesini gerekmektedir. Insanlarin bagimsiz bir sekilde sadece kendilerini ilgilendiren seçimler yaptiklari insani duygulardan etkilenmeyen pazarlardan olusan klasik ekonomik modeller, birlik ve adalet idealleriyle hareket eden bir dünyanin ihtiyaçlarini karsilamayacaktir. Toplum, paylasilan deneyimlerin yarattigi uyumlu bir anlayistan, insanlarin birbirleriyle olan iliskilerinden ve ailenin ve toplumun rolünün sosyal refah açisindan son derece önemli oldugunun kabul edilmesinden dogan görüslerin sekillendirdigi yeni ekonomik modeller gelistirme sorunuyla giderek daha çok karsilasacaktir. Özünde bencillik yerine büyük bir fedakarlik olan bu tür bir entellektüel atilim, insan irkinin ruhani ve bilimsel duyarliligindan büyüjk oranda yararlanmalidir. Binlerce yilin deneyimleri de, kadinlari ortak çabaya önemli katkilar yapmaya hazirlamistir.

 

VI

 

Toplumun bu ölçüde degismesini düsünmek, hem bunu basarmak için kullanilabilecek güç sorusunu ve hem de buna bagli olarak, bu gücü kullanma yetkisi konusunu ortaya çikartacaktir. Dünyanin ve insanlarinin hizlanan birlesmesinin diger bütün sonuçlarinda oldugu gibi, bu tanidik terimlerin her ikisinin de acilen yeniden tanimlanmasi gerekmektedir.

Tarih boyunca güç, teolojik ve ideolojik akimlarin esinledigi güvencelerin aksine, genel olarak kisiler veya gruplar tarafindan kullanilan avantaj olarak yorumlanmistir. Gerçekten de güç, çogu zaman baskalarina karsi kullanilan araçlar olarak ifade edilmistir. Gücün bu sekilde yorumlanmasi, belirli çaglarda ve dünyanin bazi bölgelerinde üstünlük saglayan sosyal, dini ve politik egilimler ne olursa olsun, insan irkini geçen birkaç bin yil boyunca niteleyen ayirim ve çatisma kültürünün dogal bir özelligi haline gelmistir. Genel olarak güç, bireylerin, hiziplerin, halklarin, siniflarin ve uluslarin bir özelligi olmustur. Kadinlardan çok, özellikle erkeklerle özdeslestirilen bir özellik haline gelmistir. Gücün en basta gelen etkisi, ondan yararlananlara elde etme, üstün gelme, egemen olma, karsi koyma, kazanma yetenegini vermek olmustur.

Bunun sonucunda ortaya çikan tarihi süreçler, hem insanin mutlulugundaki yikici engellere, hem de uygarliktaki olaganüstü ilerlemelere neden olmustur. Yararlari takdir etmek, ayni zamanda engelleri ve her ikisini yaratan davranis biçimlerinin açik sinirlarini da kabul etmektir. Insanligin bebekligi ve gençliginin uzun çaglari sirasinda, gücün kullanilmasiyla ilgili olarak ortaya çikan aliskanliklar ve tutumlar, etkilerinin sinirina ulasmistir. Bugün, acil sorunlarinin birçogunun küresel özellik tasidigi bir çagda, gücün insan ailesinin çesitli kesimleri için bir avantaj oldugu düsüncesinde israr etmek, teorik olarak son derece yanlistir ve dünyanin sosyal ve ekonomik kalkinmasina herhangi bir pratik yarari da yoktur. Hala bu fikre baglananlar ve geçmis devirlerde bu tür bir baglilikta güven bulmus olanlar, simdi planlarinin açiklanamaz hayal kirikliklari ve engellere dolasmis oldugunu görmektedirler. Geleneksel ve rekabetçi ifadesiyle güç, insanligin geleceginin ihtiyaçlari açisindan, uzay uydularini dünyanin çevresindeki yörüngelere koyma isinde rayli lokomotif teknolojisi kadar yersizdir.

Bu benzetme, gerçekten de çok uygundur. Insan irki, kendi olgunlugunun gereksinimleri tarafindan, gücün geçmisten miras alinan anlam ve kullanimindan kendisini kurtarmaya zorlanmaktadir. Insanligin bunu basarabilecegi ise, geleneksel kavramlarin etkisinde olsa da, gücü daima kendi umutlarina uygun farkli biçimlerde algilayabildigi gerçegiyle sergilenmistir. Tarih, araliklarla ve beceriksizce de olsa, bütün insanlarin çaglar boyunca kendi içlerindeki genis yaratici kaynaklari ortaya çikarttiklarina dair birçok kanit sunmaktadir. Bunun en belirgin örnegi, belki de, insan irkinin felsefi, dini, sanatsal ve bilimsel deneyimlerindeki büyük gelismelerin bazilari için bir degisim araci olan gerçegin gücü olmustur. Kisilik gücü ve bireylerin veya insan toplumlarinin yasamlarindaki örnegin etkisi, insandaki engin karsilik gücünü harekete geçiren bir baska yoldur. Birlige ulasilmasiyla yaratilacak ve Hz. Bahaullah'in sözleriyle "bütün Dünyayi aydinlatabilecek kudrette olan"gücün büyüklügü ise neredeyse hiç takdir edilmemistir.

Toplumun kurumlari, dünya insanlarinin bilinçlerinde gizli olan potansiyelleri ortaya çikarmayi ve yönlendirmeyi, yetkinin kullaniminin, hizla olgunlasan bir insan irkinin gelisen çikarlariyla uyum içinde olan ilkelerle yönetildigi ölçüde basaracaklardir. Bu gibi ilkeler, yetki sahibi olanlarin, davranislarini yönetmeye çalistiklari kimselerin güvenini, saygisini ve içten destegini kazanma; çikarlari, alinan kararlardan etkilenen herkesle açikça ve mümkün olan en genis biçimde mesveret etme; hizmet ettikleri toplumlarin gerçek ihtiyaçlarini ve arzularini gerçekçi bir biçimde belirleme; üyelerinin güçleri de dahil olmak üzere, toplumun kaynaklarinin uygun bir biçimde kullanilmasi için, bilimsel ve ahlaki gelismelerden yararlanma zorunlulugunu içermektedir. Etkin yetki kullaniminin hiçbir ilkesi, bir toplumun üyeleri ve o toplumun idari kurumlarinin üyeleri arasinda birligin yaratilmasi ve bunun korunmasina öncelik verilmesi kadar önemli degildir. Bununla çok yakindan iliskili olarak, her iste adaletin arastirilmasina gösterilen baglilik konusuna daha önce deginilmisti.

Bu tür ilkelerin sadece, ruhta ve yöntemde esasen demokratik olan bir kültürün içinde isleyebilecegi açiktir. Ancak, bunu söylemek, demokrasinin adini her yerde küstahça kullanan ve geçmiste insanin gelisimine bulundugu etkileyici katkilara ragmen, bugün kendisini, kendi yarattigi kinizm, kayitsizlik ve yozlasmanin bataginda bulan partizan ideolojileri desteklemek degildir. Toplum, kendisi adina ortak kararlar alacak olan kisileri seçerken, aday gösterme, aday olma, propaganda ve kandirma gibi oyunlarin sergilendigi politik tiyatroya ihtiyaç duymamakta ve bunlardan bir yarar da görmemektedir. Insanlar giderek daha egitimli oldukça ve kendilerine sunulan programlarin gerçek kalkinma çikarlarina hizmet ettigine giderek artan bir ölçüde inandikça, kararlar verecek olan kurumlarinin seçimini gittikçe mükemmellestirecek seçim yöntemlerini belirlemek de onlarin elinde olacaktir.

Insanligin birlesmesi hiz kazandikça, bu sekilde seçilen kisilerin de tüm çabalarina küresel bir açidan bakmalari gerekecektir. Hz. Bahaullah'in görüsüne göre, sadece ulusal düzeyde degil, yerel düzeyde de, insanligin islerinin seçilmis yöneticilerinin kendilerini tüm insanligin refahindan sorumlu görmeleri gerekmektedir.
 

 

VII

 

Insanligin resit olusunu hizlandiracak küresel bir kalkinma stratejisinin yaratilmasi isi, toplumun tüm kurumlarinin temelde yeniden sekillendirilmesi güçlügünü tasir. Bu güçlügün muhatabi olan basrol oyunculari, gezegenin tüm sakinleri, yani insanligin tümü, her düzeydeki yönetim kurumlarinin üyeleri, uluslararasi koordinasyon kurumlarinda hizmet eden insanlar, bilim adamlari ve toplumsal düsünürler, sanatsal yeteneklere sahip olan veya iletisim ortamina girebilen tüm insanlar ve hükümet disi kurumlarin liderleridir. Onlardan beklenen karsilik, insanligin birliginin kayitsiz sartsiz kabulüne, adaletin, toplumu düzenleyen bir ilke olarak tesis edilmesine olan bagliliga ve insan irkinin bilimsel ve dini dehasi arasindaki düzenli bir diyalogun insan kapasitesinin olusturulmasina getirebilecegi olasiliklarin sonuna kadar kullanilmasi konusundaki kararliliga dayanmalidir. Bu girisim, sosyal ve ekonomik yasami simdi yöneten kavram ve varsayimlarin çogunun köklü bir biçimde yeniden gözden geçirilmesini gerektirmektedir. Bu girisim, süreç ne kadar uzun olursa olsun, hangi engellerle karsilasilirsa karsilasilsin, insanligin islerinin yönetiminin, onun gerçek ihtiyaçlarina hizmet edecek dogrultuda yürütülebilecegi inanciyla da birlestirilmelidir.

Eger gerçekten de insanligin ortak çocukluk döneminin sonuna gelindiyse ve yetiskinlik çagi baslamaktaysa, böyle bir beklenti yeni bir ütopik seraptan çok daha fazla bir sey temsil etmektedir. Burada düsünülen boyutta bir çabanin umutsuz ve birbirine düsman insanlar ve uluslar tarafindan olusturulacagini tasavvur etmek, bugüne kadar edindigimiz bilgilere ters düsmektedir. Sadece, Hz. Bahaullah'in iddia ettigi gibi, eger sosyal evrim sürecinde, tüm varlik aleminin, gelisiminin yeni asamalarina aniden atilmaya zorlandigi o kesin dönüm noktalarindan birine gelindiyse, böyle bir olasilik düsünülebilir. Insan bilincinde böylesine büyük bir degisimin olusmakta oldugu konusundaki derin bir inanç, bu makalede belirtilen görüslere ilham kaynagi olmustur. Kendi kalplerinde olusan benzer ilhamlari bu makalede gören tüm insanlara, Hz. Bahaullah'in, bu esi görülmemis günde Tanri'nin insanliga bu güçlükle ayni ölçüde ruhani kaynaklari da vermis oldugu konusundaki su sözleri güven vermektedir:

Ey gögün ve yerin sakinleri! Daha önce hiç görülmemis olan sey göründü.

Bu Gün Tanri'nin en güzel bagislarinin insanlar üzerine yagdirildigi ve en büyük inayetinin tüm yaratiklara verildigi Gün'dür.

Simdi insanligin islerini siddetle sarsan karisikliklarin esi görülmemistir ve çogu sonuçlari büyük ölçüde yikicidir. Tüm tarih boyunca tasavvur edilemeyen tehlikeler, saskinlik içinde olan bir insanligi dört bir yandan sarmistir. Ancak, dünya liderlerinin bu noktada yapabilecekleri en büyük hata, krizin, yürümekte olan sürecin nihai sonucu üzerine kusku saçmasina izin vermek olacaktir. Bir dünya göçüp gitmekte ve bir yenisi dogmaya çalismaktadir. Yüzyillar boyunca biriken aliskanliklar, tutumlar ve kurumlar, insan gelisimi için gerekli oldugu kadar kaçinilmaz da olan sinavlardan geçirilmektedir. Dünya insanlarindan beklenen, herseyin Yaraticisi'nin, insan irkinin bu ruhani baharinda onlara verdigi muazzam güçlerle ayni ölçüde bir inanç ve kararliliktir. Hz. Bahaullah'in çagrisi söyledir:

Fikirde birlesin, düsüncede bir olun. Her sabah aksamindan daha iyi ve her gün bir öncekinden daha zengin olsun. Insanin meziyeti, zenginligin ve servetin debdebesinde degil, hizmette ve fazilette yatmaktadir. Dikkat edin de, sözleriniz bos kuruntulardan ve dünyevi arzulardan arinmis ve amelleriniz kurnazliktan ve süpheden temizlenmis olsun. Degerli yasamlarinizin servetini seytani ve çürümüs duygularin yolunda dagitmayin, çabalarinizi kendi kisisel çikarlarinizi tatmin etmeye harcamayin. Zengin günlerinizde cömert ve zarar aninda sabirli olun. Sikintilari basari ve kederi sevinç izler. Ister genç olun, ister yasli, ister yüksek olun, ister alçak, tembellikten ve avarelikten uzak durun ve insanligin yararina olan seye yapisin. Insanlar arasinda ayrilik tohumlari ekmemeye veya saf ve aydinlik kalplere süphe dikenleri dikmemeye dikkat edin.

 

  1. Yüzyillik bir rüya olan evrensel barisin gerçeklesmesinin önünü tikayan diger engellerin üstesinden gelinmesi için gerekli olan irade gücü kelimenin tam anlamiyla insanin refahi görüsüyle, yani, simdi erisilebilecek olan ruhani ve maddi mutluluk olasiliklarinin bilinciyle canlandirilmasi gerekmektedir.

     

  2. Uygarligin gelisimindeki bir sonraki asamanin vizyonunun, sosyal ve ekonomik kalkinmaya yönelik yaklasimlarin simdi temelini olusturan tutum ve varsayimlarin derinlemesine gözden geçirilmeden sekillendirilebilecegini düsünmek gerçekçi olmayacaktir.

     

  3. Eger dünya hükümetlerinin Birlesmis Milletler sistemi ortaminda yeni bir küresel düzen kurmaya çalistiklari dogruysa, dünya insanlarinin ayni vizyonun heyecanini duyduklari da ayni ölçüde dogrudur.

     

  4. Dünya nüfusunu, ortak kaderi konusunda sorumluluk üstlenmeye çekebilecek bir stratejinin temeli insanligin birligi bilinci olmalidir.

     

    "Içinde yasadiginiz çagin ihtiyaçlariyla yakindan ilgilenin ve düsüncelerinizi onun icap ve gerekleri üzerinde yogunlastirin."
    - Hz. Bahaullah

     

  5. Bireyle toplum arasindaki iliski karsilikli oldugu için, su anda gerekli olan degisim insan bilincinde ve sosyal kurumlarin yapisinda ayni zamanda olusmalidir.

     

  6. Adalet, simdi dogmakta olan insanligin birligi bilincini, küresel toplum yasaminin gerekli yapilarinin güvenle kurulmasini mümkün kilacak ortak bir iradeye dönüstürebilecek olan tek güçtür.

     

    "Insanligin mutlulugu, barisi ve güvenligine, insanlik aleminin birligi saglam bir biçimde kurulmadikça ve kurulana kadar ulasilamayacaktir."
    - Hz. Bahaullah

     

  7. Adalet insanin gelisiminin basarilmasinda bireyin ve toplumun çikarlarinin ayrilmaz bir biçimde birbirine bagli oldugu bilincinin pratik ifadesidir.

     

  8. Her bireyin kendi kisisel gelisimine yardimci olan düsünce ve hareket özgürlügüne sahip olmasi kaygisi, günümüz yasaminin birçok alanini ciddi bir biçimde yozlastiran bireysellik inancina bagliligi hakli gösteremez.

     

  9. Insanlik toplumu tek ve bölünmez oldugu için, insan irkinin her üyesi bütünün bir emaneti olarak dünyaya gelmektedir. Bu eminlik, Birlesmis Milletler'in çesitli kurumlarinin da tanimlanmaya çalistigi, esas olarak ekonomik ve sosyal diger haklarin çogunun ahlaki temelini olusturmaktadir.

     

    "Adaletin amaci, insanlar arasinda birligin görünmesidir."
    - Hz. Bahaullah

     

  10. Sonunda, bu hareketin Birlesmis Milletler sisteminde neden olacagi yeniden yapilanma veya degisim bizi, hiç kusku yok ki, kendine ait yasama, adalet ve yürütme kurumlariyla bir dünya uluslari federasyonunun kurulmasina götürecektir.

     

    "Her seyde mesveret gereklidir. Anlayis yeteneginin olgunlugu mesveret sayesinde açiga çikar."
    - Hz. Bahaullah

     

  11. Küresel bir toplumun kalkinmasinda ortaya çikan isler, insan irkinin simdiye kadar ulasabildiginin çok üzerinde kapasite düzeyleri gerektirmektedir.

     

  12. Yazili tarih boyunca insan bilinci, kapasitelerini bir gelisim süreci içinde ifade edebilmesini saglayan iki temel bilgi sistemine dayali olmustur: bilim ve din. Bilim ve din uygarligin gerçek atalari olarak çalismislardir.

     

  13. Dünya nüfusunun büyük bir çogunlugu için, insan dogasinin ruhani bir boyutu bulundugu, hatta temel kimliginin ruhani oldugu, kanit gerektirmeyen bir gerçektir.

     

  14. Dünya sakinlerinin servet üretimine katilmalarini mümkün kilacak egitim, bu tür bir dürtünün insanliga hizmetin, hem bireysel yasamin, hem de sosyal düzenin amaci oldugu konusundaki ruhani görüsle aydinlandigi ölçüde kalkinmanin amaçlarina hizmet edecektir.

     

  15. Ekonomik çabalarin kalkinmada oynamasi gereken en önemli rol, insanlari ve kurumlari kalkinmanin gerçek amacina ulasmalarini mümkün kilacak araçlarla donatmasinda yatmaktadir; bu amaç ise, insan bilincinde sakli olan sinirsiz potansiyelleri gelistirebilecek yeni bir sosyal düzenin temellerinin atilmasidir.

     

  16. Dünyanin yeni bir "is ahlaki"na acil olarak ihtiyaç duydugunun giderek daha yaygin bir sekilde kabul edilmektedir. Hz. Bahaullah isin, bilinçli olarak insanliga hizmet ruhu içinde yapildigi ölçüde bir ibadet sekli ve Allah'a tapmanin bir yolu oldugunu söylemektedir.

     

  17. Ekonomik sorunlara, temel güçlüklerin çogunun kapsam açisindan özel degil, küresel oldugu gerçegini karar verme yöntemleri açisindan kabullenemeyen yaklasimlar da yetersizdir.

     

    "Kadinlar ve erkekler Allah'in nezdinde her zaman esit olmuslar ve esit olacaklardir".
    - Hz. Bahaullah

     

  18. Yasamin her alaninda ve toplumun her düzeyinde erkeklerle kadinlar arasinda tam bir esitlik kurulmasi için gösterilecek baglilik, küresel bir kalkinma stratejisi tasarlanmasi ve uygulanmasina yönelik çabalarin basarisinin temel unsuru olacaktir.

     

  19. Bugün, acil sorunlarinin birçogunun küresel özellik tasidigi bir çagda, gücün insan ailesinin çesitli kesimleri için bir avantaj oldugu düsüncesinde israr etmek, teorik olarak son derece yanlistir ve dünyanin sosyal ve ekonomik kalkinmasina herhangi bir pratik yarari da yoktur.

     

  20. Insanligin birlesmesi hiz kazandikça, bu sekilde seçilen kisilerin de tüm çabalarina küresel bir açidan bakmalari gerekecektir. Hz. Bahaullah'in görüsüne göre, sadece ulusal düzeyde degil, yerel düzeyde de, insanligin islerinin seçilmis yöneticilerinin kendilerini tüm insanligin refahindan sorumlu görmeleri gerekmektedir.

     

  21. Insanligin resit olusunu hizlandiracak küresel bir kalkinma stratejisinin yaratilmasi isi, insanligin birliginin kayitsiz sartsiz kabulüne, adaletin, toplumu düzenleyen bir ilke olarak tesis edilmesine olan bagliliga ve insan irkinin bilimsel ve dini dehasi arasindaki düzenli bir diyalogun insan kapasitesinin olusturulmasina getirebilecegi olasiliklarin sonuna kadar kullanilmasi konusundaki kararliliga dayanmalidir.

     

  22. Bir dünya göçüp gitmekte ve bir yenisi dogmaya çalismaktadir. Yüzyillar boyunca biriken aliskanliklar, tutumlar ve kurumlar, insan gelisimi için gerekli oldugu kadar kaçinilmaz da olan sinavlardan geçirilmektedir.

     

    "Fikirde birlesin, düsüncede bir olun."
    - Hz. Bahaullah

    Yüzyillik bir rüya olan evrensel barisin gerçeklesmesinin önünü tikayan diger engellerin üstesinden gelinmesi için gerekli olan irade gücü kelimenin tam anlamiyla insanin refahi görüsüyle, yani, simdi erisilebilecek olan ruhani ve maddi mutluluk olasiliklarinin bilinciyle canlandirilmasi gerekmektedir. Uygarligin gelisimindeki ikinci asama, kalkinma sürecinin dogasi ve amaci ve onun çesitli protagonistlerinin rolleri konusundaki yaygin inançlarin arastirici bir yaklasimla yeniden incelenmesini gerektirecektir. Insanligin resit olusunu hizlandiracak küresel bir kalkinma stratejisi yaratma görevi, toplumun tüm kurumlarinin temelden yeniden sekillendirilmesi zorlugunu tasimaktadir. Bunun için gereken karsilik, insanligin birliginin kayitsiz sartsiz kabulüne, adaletin, toplumu düzenleyen bir ilke olarak tesis edilmesine olan bagliliga ve insan irkinin bilimsel ve dini dehasi arasindaki düzenli bir diyalogun insan kapasitesinin olusturulmasina getirebilecegi olasiliklarin sonuna kadar kullanilmasi konusundaki kararliliga dayanmalidir.

SÜRDÜRÜLEBILIR BIR GELECEK IÇIN DEÐERLER, KURUMLAR VE LIDERLIK

SÜRDÜRÜLEBILIR BIR GELECEK IÇIN DEÐERLER, KURUMLAR VE LIDERLIK

Ahlaki Liderligin Gelistirilmesi Için Bir Yapiya Dogru Hazirlayan: Eloy Anello Bahai Uluslararasi Toplumu tarafindan düzenlenen bir sempozyumdan derlenmistir.

Rio de Janeiro, Brazil—8 June 1992

GIRIS

Bahai Uluslararasi Toplumu, 3-14 Haziran 1992 tarihlerinde Rio de Janeiro'da yapilan Küresel Forum'da, arasinda Sürdürülebilir bir Gelecek için Degerler, Kurumlar ve Liderlik konulu bir sempozyumun da oldugu bir dizi etkinlik düzenledi. Sempozyumun ana konusmasi, Yeni Zelanda eski Basbakani Sir Geoffrey Palmer tarafindan yapildi. Sir Palmer'in konusmasindan sonra söz alan panel üyeleri sunlardi: Barbados'tan Dr. Rosina Wiltshire, Yeni Bir Çag Için Kadinlarla Kalkinma Alternatifleri Arastirma Koordinatörü (DAWN); Ingiltere'den Sn. Koy Thomson, Uluslararasi Çevre ve Kalkinma Enstitüsü'nün Program Müdürü (IIED); A.B.D.'den Dr. Elizabeth Bowen, Sosyal Sorumluluk için Doktorlar Baskani (PSI); Bolivya'dan Sn. Eloy Anello, Bolivya'daki Nur Universitesi'nin kurucusu ve ahlak egitimi konusunda uluslararasi danisman. Panel yöneticisi ise, Brezilya, Parana Üniversitesi'nden Prof. Maria de Lourdes Montenegro Holzman'di. Panel tartismasindan sonra, katilimcilar biri Ingilizce, digeri de Portekizce olan iki workshop (atölye) çalismasina katildilar. Bu çalismayi ise, her iki grubun tartismalarinin sonuçlarini sunduklari bir oturum izledi.

Her iki atölye grubu da, Dünya Zirvesi sürecinin, insani çabalarin her alaninda bir ahlaki liderlige acilen ihtiyaç duyuldugu gerçegini açik bir sekilde ortaya çikardigi sonucuna vardi. Bunu izleyen mesveret, özellikle liderlik konusu üzerinde yogunlasti. Bu oturumun sonunda katilimcilar liderlik konusundaki asagidaki bilgileri sivil toplum kuruluslari (STK) toplumu ve diger sektörlerden bu konuyla ilgilenen kisilerle paylasmaya karar verdi. Grup, liderlik kavraminin yeniden degerlendirilmesinin, sürekli gelisen ve sürdürülebilir bir dünya uygarliginin kurulmasi yolundaki hayati ve ayrilmaz bir adim olduguna karar verdi.

STK OLGUSU

Geçtigimiz on yil içinde dünyada, özellikle de Güney'de binlerce sivil toplum kurulusunun (STK'lar) ortaya çikisi, son derece önemli sosyal bir olguyu temsil etmektedir. Eger biz kalkinma sürecini, dünyayi paylasan herkese karsi duyarli olacak ve herkesin gereksinimlerini karsilayacak sekilde yeniden yönlendirecek gerekli degerleri hareketlerimizle etkili bir sekilde tanitacaksak, yeni bir tür ahlaki liderlige ve vizyona gerek olacaktir. Iste STK'lar, uygun bir yapiya ve liderlige sahip olduklari takdirde, bu tür bir ahlaki liderligi ve vizyonu saglayacak potansiyele sahiptirler.

Bazi verici kurumlar STK'lari simdiden, toplumlarinin gereksinimlerine yaratici bir sekilde yanit verme konusunda hükümet bürokrasilerinden çok daha etkili bulmaktadir. STK'lar genellikle daha holistik ve sürdürülebilir alternatif kalkinma yollarini arastirmaya isteklidirler. Bu nedenlerden dolayi, belki de, yeni bir tür liderlik ihtiyacina STK toplumundan baslayarak deginebiliriz. STK'lar genellikle hükümetler tarafindan gelistirilen liderlik modellerine elestirel bir bakisla yaklasmislar, ancak öte yandan da, kendi kuruluslari içinde ayni modellerin degisik sekillerini devam ettirmislerdir.

AHLAKI LIDERLIK GEREKSINIMI

Günümüzde insanligi etkileyen küresel krizin en temelinde, toplumun tüm kesimlerinde ahlaki liderligin eksik olmasi yatmaktadir. Ahlaki liderligin eksikligi, dünyanin her kösesinde ve toplumun her düzeyinde sürekli kendisini gösteren ahlaksiz davranislarla sergilenmektedir. Aileden yetkinin en üst düzeylerine varincaya kadar, insan çabasinin hiçbir alani bunun disinda kalamamaktadir. Ahlaki liderligin tanimlanmasi genelde zordur, çünkü toplum liderligin ne anlama geldigi konusunda birçok çeliskili mesajlar vermektedir. Sempozyuma katilanlar, etkili ahlaki liderligi belirleyen birkaç temel özelligi tanimlamanin ve bu özelliklerin topluma hizmet veren kurumlarda gelismesini saglayacak sistemli bir ögrenme sürecinin baslatilmasinin yararli olacagina inanmaktadir.

HIZMETE YÖNELIK LIDERLIK

Ilk sorun, liderlik teriminden ne kastedildiginin açikça tanmlanmasidir. Genellikle "liderlik" kelimesi, bu tartismada kullanildigi seklinden çok farkli kavramlar çagristirmaktadir. "Bir lider"i tanimlamasi istendiginde insanlar çogunlukla, "yöneten, is basinda olan, kontrol eden kisi"veya "emirler veren kisi" seklinde yanitlar vermektedir. Ne yazik ki, tarih sayfalari da liderligi yukaridaki terimlerle tanimlayan kisilerle doludur.

Dünyanin her yerinde görülen, otokratik, babacan, yöneten ve "herseyi bilen"liderlik sekilleri, hizmet etmekle yükümlü olduklari kisileri yetkisiz kilma egilimindedir. Bu tür liderler karar verme sürecini asiri bir merkeziyetçilik anlayisi içinde kontrol eder ve digerlerini anlasmaya zorlarlar. Sadece kendi sabit ve kesin fikirlerini daha da gelistirmek amaciyla dinlerler. Eger insanlik ortak ergenlik döneminden, ortak olgunluk çagina geçecekse ve eger Dünya Zirvesi sürecinin uzun vadeli semerelerini toplamak istiyorsak, kendimize bazi sorular sormaliyiz. Birincisi, günümüzde yaygin olan liderlik modelleri, insanligin karsisindaki önemli küresel konulari bütünlük ve adalet içinde çözme yetenegine sahip liderler üretebilmekte midir ? Ikincisi, günümüzün liderlik modelleri tarafindan olusturulan kurumlar, sürdürülebilir bir dünya uygarligi yaratma yetenegine sahip midir ? Üçüncüsü, biz kendimiz modasi geçmis aliskanliklarimizi ve eski bagliliklarimizi terk etmeye ve yeni bir ahlaki liderlik modeli aramaya hazir miyiz ? Dördüncüsü, böyle yeni bir liderlik sekli nasil olacaktir ? Bu sorularin bazilarina yanit olarak, yeni bir ahlaki ve etik liderlik modeli için asagidaki öneri sunulmaktadir.

Önerilen liderlik modeli, kesinlikle diger insanlara hizmet üzerine kuruludur. Bu nedenle, ahlaki liderligin ön kosullarindan birisi hizmet ruhudur -- kisinin kendi ailesine, toplumuna, ulusuna ve sonuçta da, dünya toplumuna hizmet. Bu hizmet ruhu hiçbir sekilde, bireysel inisiyatifi veya bireysel istekleri yadsimamakta veya bireysel yaraticiligi bastirmamaktadir. Aksine, bu kavram, bir yandan bütünün refahini ve mutlulugunu güvence altina alirken, öte yandan da bireyin içindeki potansiyeli ortaya çikaran bir liderlik modeli gerektirmektedir. Liderler olarak ortaya çikan kisilerin, hizmet ruhu ile mükemmellik arzusunu birlestirmeleri gerekecektir. Hizmete dayali bir liderlikten ortaya çikacak olan kurumlar ise, bir yandan her bireyin haklarini, özgürlüklerini ve inisiyatiflerini güvence altina alirken, öte yandan da tüm toplumun refahini ve mutlulugunu saglayacaktir. Bu kurumlar, bizi doganin ve dünya üzerindeki tüm varliklarin güzelligine büyük bir özen gösteren bir uygarliga götürecek olan insan onurunu koruyacaklardir.

YETENEKLER KAVRAMI

Ahlaki egitim konusundaki geleneksel yaklasimlar genellikle, ahlakli insan için pasif bir kavram gelistirme egilimi içinde olmuslardir: iyi olmak, beladan uzak olmak demektir. Ancak burada su soru akla gelmektedir: Bu ahlakli insan, bireysel ve toplumsal degisimi saglayacak eylemler içinde bilinçli ve aktif bir sekilde yer alan sosyal bir aktör konumuna nasil gelebilir ? Öncelikle, bir bireyin ahlakli bir kisi olmasi için, ahlaki ve etik eylemler gerçeklestirmesini saglayacak belirli yeteneklere sahip olmasi gereklidir. Neyin ahlakli ve etik oldugunu bilmek, yeterli degildir. Bireyin ahlakli bir insan olmasi için, bilgisini eyleme dökmesi gerekir. Bu nedenle, bireyin ahlaki bilgiye ve ahlaki bir eyleme sahip olmasini saglayan yetenekler, ahlaki liderligin gelistirilmesinde büyük ve öncelikli bir önem tasimaktadir.

Her yetenek özel islevlere ve özelliklere sahiptir ve belirli kavramlarin veya ilkelerin, erdemlerin, tutumlarin (aklin sahip oldugu aliskanliklar) ve becerilerin bir bilesiminden olusmaktadir. Bu islevler ve özellikler, asagida siralanan onbes yetenegin herbirini tam olarak anlamamizda bize yardimci olmaktadir. Örnegin, mesverete etkili bir sekilde katilma yetenegine bakalim. Bir liderin mesverete etkili bir sekilde katilmasi için sahip olmasi gereken erdemler nelerdir ? Anlamasi gereken kavramlar veya ilkeler nelerdir ? Mesverete etkili bir sekilde katilmasi için, ne gibi tutumlari olmasi gerekir ? Liderin mesverete etkili bir sekilde katilmasi için ne gibi becerileri olmasi gerekir ? Bu unsurlarin bireydeki özel karisimi, o bireyde belirli eylem tiplerini gerçeklestirme yetenegi yaratmaktadir.

Ahlaki liderlik için sistemli bir ögrenme süreci veya egitim programinin gelistirilmesinde ilk ve en önemli görev, programin gelistirmeyi hedefleyecegi gerekli yeteneklerin tanimlanmasidir. Bunu, müfredat unsurlarinin tasarimi ve ögrenme sürecini kolaylastiracak olan uygun egitim yöntemlerinin seçimin için gerekli ön bilgiyi saglayan, her yetenegin unsurlarinin (yani, erdemler, kavramlar, tutumlar ve beceriler) analiz edilmesi izlemektedir.

LIDERLIK IÇIN GEREKLI YETENEKLER

Asagida siralanan yetenekler listesi, etkili ahlaki liderlik için gerekli olduguna inanilan özelliklerden olusmaktadir. STK'larda çalisan bireyler bu yetenekleri gelistirdiklerinde, kurumlarinin, sürdürülebilir bir dünya uygarligina dogru giden degisim sürecinde önemli bir ahlaki liderlik rolü oynamalarini saglayabileceklerdir.

Bu yetenekler önem sirasina göre siralanmamistir. Ayrica, bunun gerekli bütün yetenekleri kapsayan tam bir liste olarak da düsünülmemesi gerekir. Liste sadece çalisma grubu tarafindan ahlaki liderlik için gerekli görülen yetenekleri kapsamaktadir. Bu listeyi gören herkesin bunu kullanmasini ve kendi kurumlarina uyarlamasini ve bu yazida sunulan noktalari gelistirmeye devam etmesini diliyoruz.

Asagida siralanan yeteneklerin herbiri, belirli kavramlar, erdemler, tutumlar ve becerilerden olusmaktadir. Her yetenek konusunda daha açik bir anlayis kazanmak için, kendimize su sorulari sormaliyiz: Belirli bir yetenegin gelistirilmesi için gerekli erdemler nelerdir ? Bir yetenegin gelistirilmesi için kavranmasi gereken kavramlar nelerdir ? Bir yetenegin gelistirilmesi için kisinin sahip olmasi gereken tutumlar nelerdir? Belirli bir yetenek için gerekli beceriler nelerdir ?

  • Diger insanlari tesvik etme ve kalplerinde sevinç yaratma yetenegi;
  • Kendi düsüncelerini ve eylemlerini sevgiyle yayma yetenegi;
  • Vizyon sahibi olma ve digerlerini de vizyon sahibi olmalari için tesvik etme yetenegi;
  • Kendi islerini ve sorumluluklarini dürüstlük içinde yürütme yetenegi;
  • Kendi güçlerini ve zayifliklarini, egoyu isin içine katmadan degerlendirme yetenegi;
  • Yaratilisin daha yüce amaçlarina yönelerek, kendi bencil egilimlerine karsi koyma yetenegi;
  • Yaratici ve disiplinli bir sekilde inisiyatif uygulama yetenegi;
  • Çabayi sürdürme ve engellerin asilmasinda kararli olma yetenegi;
  • Üstünlük (tahakküm) iliskilerini anlama ve bu tür iliskilerin karsilikli bagimlilik ve hizmet iliskilerine dönüsmesini kolaylastirma yetenegi;
  • Adaletin olusturulmasinda bir katalizör görevi görme yetenegi;
  • Egitim etkinliklerinin gerçeklesmesine hem bir ögrenci ve hem de bir ögretmen olarak katkida bulunma yetenegi;
  • Eylem üzerinde sistemli bir sekilde düsünerek ve bunu da, gelisen ve tutarli bir çerçeve içinde yaparak ögrenme yetenegi;
  • Çözümlerin arastirilmasinda sistemli bir sekilde düsünme yetenegi;
  • Mesverete etkili bir sekilde katilma yetenegi;
  • Bir yandan çesitliligi desteklerken, öte yandan da birligi olusturma yetenegi;
  • Toplumun kurumlarinda, bu kurumlarin hizmet ettikleri bireylere güç vermelerini ve yeteneklerini insanligin hizmetinde kullanmalarini saglayacak sekilde islemeleri amaciyla hizmet etme yetenegi.

Saðlikli Býr Gezegen Ýçýn Kadin - Erkek Ortakliði

Saðlikli Býr Gezegen Ýçýn Kadin - Erkek Ortakliði

Bahai Uluslararasý Toplumu tarafýndan hazýrlanmýþtýr.

Miami, Florida—8 November 1991

"Ýnsanlýk aleminin refah, barýþ ve güvenliðine, insanlýðýn birliði kesin olarak kurulmadýkça ve kurulana kadar asla ulaþýlamaz." Ondokuzuncu yüzyýlýn son yýllarýnda Hz. Bahaullah tarafýndan söylenen bu kehanet içerikli sözler, dönemin liderleri tarafýndan gözardý edilmiþti. Ancak, yirminci yüzyýlýn son onyýlýnda olduðumuz þu günlerdeinsanlýk karþýlýklý baðýmlýlýðýný giderek daha çok farketmeye baþlamýþ ve sonunda, hiçbir birey, kurum ve ulusun bütünden tamamen yalýtýlmýþ bir þekilde yaþamasýnýn mümkün olmadýðýna inanmýþtýr. Çevre / kalkýnma krizi birçok insanýn dünya hakkýndaki görüþlerini yeniden gözden geçirmesine ve dünyayý tek bir organik, karþýlýklý baðýmlý ve birleþmiþ bir sistem olarak görmesine neden olmuþtur. Sonuç olarak, toplumun gereksinimleri ile doðal dünyanýn sýnýrlý kaynaklarý arasýndaki denge arayýþý, toplum içindeki denge, barýþ ve uyum arayýþýnýn daha geniþ kapsamý içinde yer almaya baþlamýþtýr.

Ýnsan ýrkýnýn birliði ile cinsiyetlerin eþitliði arasýndaki yakýn bað Bahai Eserlerinde þöyle açýklanmaktadýr: ". . . kadýn erkekle eþit eðitim alma ayrýcalýðýna ve erkeðin sahip olduðu tüm haklara sahip olmalýdýr. Baþka bir deyiþle, kadýn dünyasýnýn sosyal ve ekonomik eþitlikte erkekle ayný kapasite ve öneme sahip olabilmesi için, kadýnlarla erkeklerin eðitimi arasýnda hiçbir fark olmamalýdýr. O zaman dünya birliðe ve uyuma ulaþýr. Geçmiþ çaðlarda insanlýk hatalý ve yetersiz oldu, çünkü eksikti. Savaþ ve beraberinde getirdiði yýkýntýlar dünyayý mahvetti; kadýnýn eðitimi savaþýn terk edilmesine karþý çok güçlü bir adým olacaktýr, çünkü kadýn tüm gücüyle savaþa karþý çýkacaktýr. Kadýn çocuðu yetiþtirir ve genci olgun hale gelmesi için eðitir.

Toplumun gereksinimleri ile doðal dünyanýn sýnýrlý kaynaklarý arasýndaki denge arayýþý, toplum içindeki denge, barýþ ve uyum arayýþýnýn daha geniþ kapsamý içinde yer almaya baþlamýþtýr.

Kadýn oðullarýnýn savaþ alanýnda kurban edilmesine karþý çýkacaktýr. Gerçekten de, kadýn evrensel barýþýn ve uluslararasý kararlarýn oluþturulmasýndaki en büyük etken olacaktýr. Hiç þüphe yok ki, kadýn savaþý ortadan kaldýracaktýr."

Bugüne kadar, toplumsal kuruluþ sistemlerinin çoðu kadýný bir kenara býrakmýþ ve önemsememiþtir. Genelde modern kalkýnma stratejileri eþitsizlik koþullarýný güçlendirmeye ve hatta zaman zaman, kýzýþtýrmaya yönelmiþtir. Birleþmiþ Milletler cinsiyetler arasýndaki eþitsizliðe dikkat çekmek amacýyla, "Birleþmiþ Milletler Kadýn Onyýlý: Eþitlik, Kalkýnma ve Barýþ (1975 - 1985)" dönemi baþlatmýþtýr. Bu Onyýl sýrasýnda yapýlan bir araþtýrma, kadýnlarýn uluslarýnýn sosyal ve ekonomik yaþamýna yaptýklarý önemli katkýlarý ortaya çýkarmýþtýr. Bu yeni araþtýrma ayrýca, kadýnlar tarafýndan taþýnan gereksiz yükleri ve topluma tam olarak katýlmalarýný önleyen engelleri de öne çýkarmýþtýr. Daha da önemlisi, Onyýl kadýnlarý bir araya getirmiþ ve görüþlerini ve deneyimlerini paylaþmalarý için önceden tahmin edilemeyen fýrsatlar saðlamýþtýr. Kadýnlar, kendi gelecekleri ve insan ailesinin geleceði konusunda paylaþtýklarý kaygýlarýn, ulus, sýnýf ve din sýnýrlarýný aþmalarýna yardýmcý olduðunu farketmiþlerdir. Buna ek olarak, Onyýl geleneksel kadýn kuruluþlarýnýn yeniden canlandýrýlmasýný ve kadýnlarýn özel gereksinimlerini dile getiren yeni Sivil Toplum Kuruluþlarý'nýn (STKlar) yaratýlmasýný hýzlandýrmýþtýr. Bu STK'lar kadýnlar arasýnda yaygýn bir iletiþim aðý kurulmasýný ve böylece de, kadýnlarýn kendi gereksinimlerini dile getirmelerini, kendi programlarýný tasarlamalarýný ve bütün düzeylerdeki karar alma sistemlerini etkilemelerini kolaylaþtýrmýþtýr. Onyýl süresince sürdürülen çabalarýn bir sonucu olarak, kalkýnma planlamacýlarý kadýnlarýn eðitim, teknoloji ve kredi gibi kaynaklara ulaþamamasý olgusuna el atmaya baþlamýþlardýr. Birleþmiþ Milletler kuruluþlarý, ulusal hükümetler ve uluslararasý kalkýnma kurumlarý, kadýnlarýn gereksinimlerine ve kaygýlarýna el atacak birimler oluþturmuþlardýr.

Ýnsan ýrkýnýn birliði ile cinsiyetlerin eþitliði arasýndaki yakýn bað Bahai Eserlerinde açýklanmaktadýr.

Bunlar, büyük oranda güçlendirilmesi ve yaygýnlaþtýrýlmasý gereken çok önemli baþarýlardýr. Ancak, bazý geliþmelere raðmen, kadýnlar hâlâ politika üretme alanýnýn dýþýndadýr ve kadýný ezen geleneksel sistemler de büyük oranda el deðmemiþ durumdadýr. Bu sistemler, binlerce yýldýr toplumu tanýmlayan baský modeline baðlý durumdadýrlar; erkekler kadýnlara hükmetmektedir; herhangi bir ýrk veya etnik grup bir diðerine hükmetmektedir; bir ulus bir diðer ulusa hükmetmektedir.

Kadýn evrensel barýþýn ve uluslararasý kararlarýn oluþturulmasýndaki en büyük etken olacaktýr.

Ýnsanlýðýn deðiþme konusunda gösterdiði tereddüte raðmen, Bahai Eserlerine göre "denge þimdiden deðiþmekte ve güç önemini yitirmektedir; kadýnýn daha güçlü olduðu zihinsel uyanýklýk, sezgi ve sevgi ve hizmet gibi ruhani özellikler deðer kazanmaya baþlamýþtýr. Bu nedenle, yeni çað daha az erkeksi ve kadýnsý ideallerle daha çok yoðrulmuþ bir çað -veya daha açýk bir anlatýmla, uygarlýðýn erkeksi ve kadýnsý unsurlarýnýn daha eþit bir denge içinde olduðu bir çað olacaktýr."

Her ne kadar kadýnlar kapasitelerini geliþtirmek ve dünya sorunlarýnýn çözümünde aktif bir rol oynamak üzere öne çýkmak zorunda olsalar da, erkeklerin tam bir iþbirliði olmadýðý takdirde, kadýnlarýn eylemlerinin etkisi sýnýrlanacaktýr. Birlik ve uyum içinde bir arada çalýþan kadýnlar, kendilerine açýk olan alanlarda büyük baþarýlar kazanmýþ durumdadýrlar. Þimdi eþit ortaklar olarak erkeklerle bir aray gelmek zorundadýrlar. Erkekler bu sürece tam destek verdikleri, kadýnlarý insani çabanýn her alanýna kabul

Erkekler ve kadýnlar, barýþýn ortaya çýkabileceði ve çevre açýsýndan sürdürülebilir bir uygarlýðýn ilerleyip kök salabileceði ahlaki ve psikolojik iklimin yaratýlmasýna birlikte yardýmcý olacaklardýr.

ettikleri, katkýlarýna gerekli deðeri verdikleri ve katýlýmlarýný teþvik ettikleri zaman, erkekler ve kadýnlar, barýþýn ortaya çýkabileceði ve çevre açýsýndan sürdürülebilir bir uygarlýðýn ilerleyip kök salabileceði ahlaki ve psikolojik iklimin yaratýlmasýna birlikte yardýmcý olacaklardýr.

Gerçek eþitlik için gerekli deðiþim, hiç þüphesiz, hem erkekler, hem de kadýnlar için zor olacaktýr, çünkü iki taraf da neyin alýþýlmýþ, neyin rutin olduðunu yeniden deðerlendirmek zorundadýr. Suçlamalardan vazgeçilmelidir, çünkü hiçbir birey tarihi ve sosyolojik güçler tarafýndan þekillendirilmiþ olduðu için suçlanamaz. Suç, büyümenin getirdiði sorumluluk yararýna gözardý edilmelidir. Ýnsanlýðýn karþý karþýya olduðu muazzam sorunlar düþünüldüðünde, herkes eski modelin artýk iþe yaramadýðýný kabul etmek zorundadýr ve herkes insan uygarlýðý ve bu uygarlýðýn dünya olan iliþkisi konusundaki sorumluluklarý için gelecek kuþaklara hesap vermekle yükümlü olacaktýr.

Ancak, deðiþim sevgi dolu bir eðitim, kiþinin kendisine ve baþkalarýna karþý sabýrlý olmasýný ve zaman gerektiren evrimsel bir süreçtir. Erkekler kendi potansiyellerine, kadýnlar kendi potansiyellerine ulaþmaktan alýkonulduðu sürece tam olarak ulaþamayacaklarýný farkettiklerinde, geçiþ dönemi kolaylaþacaktýr. Gerçekten de, erkekler eþitlik ilkesini aktif olarak destekledikleri zaman, kadýnlarýn kendi haklarý için savaþmalarýna gerek kalmayacaktýr. Yavaþ yavaþ, hem kadýnlar, hem de erkekler, uzun süredir sürdükleri saðlýksýz tutumlarý bir yana atacaklar ve gerçek birliðe götüren deðerleri kendi yaþamlarýnda yansýtmaya baþlayacaklardýr.

Bahai Uluslararasý Toplumu'nun görüþüne göre, ortaya çýkmakta olan dünya uygarlýðý, yeni bir deðerler dizisine ortak bir baðlýlýk duyulmasý, haklar ve sorumluluklar arasýndaki dengenin herkes tarafýndan anlaþýlmasý ve her bireyin, bir bütün olarak insanlýðýn yararlarýna hizmet etmek için istekli olmasý sayesinde sürdürülecektir. Bahailer için, ne kadýnlarýn özgürlüðüne duyulan baðlýlýk yeni bir geliþmedir, ne de cinsiyetlerin eþitliði belirsiz bir idealdir. Biz, insan ýrkýnýn birleþmesinin, erkeklerle kadýnlar arasýnda eþitliðin kurulmasýna baðlý olduðuna inanýyoruz.

Yavaþ yavaþ, hem kadýnlar, hem de erkekler, uzun süredir sürdükleri saðlýksýz tutumlarý bir yana atacaklar ve gerçek birliðe götüren deðerleri kendi yaþamlarýnda yansýtmaya baþlayacaklardýr.

Ortaya çýkmakta olan dünya uygarlýðý, yeni bir deðerler dizisine ortak bir baðlýlýk duyulmasý, haklar ve sorumluluklar arasýndaki dengenin herkes tarafýndan anlaþýlmasý ve her bireyin, bir bütün olarak insanlýðýn yararlarýna hizmet etmek için istekli olmasý sayesinde sürdürülecektir.

Bahai Eserleri, insanlýðýn bebeklik, çocukluk ve çalkantýlý ergenlik dönemlerinden geçtikten sonra, þimdi olgunluk çaðýna yaklaþmakta olduðunu ve bu aþamanýn "tümüyle uygarlaþmýþ ve yaþamýnýn tüm gerekli alanlarýnda organik bir birliðe ulaþmýþ bir dünyanýn yeniden inþa edilmesine" tanýk olacaðýný açýklamaktadýr.

Birleştirilmiş Bir Toplum Olusturmak

Birleştirilmiş Bir Toplum Olusturmak

[First published: 1976 as "Building a Unified Community"]

New York—1 January 1976

Insanin kendi içinde yaptigi bir hesaplasmada öncelikle su soruya yanit bulmasi gerekir: "Insanlar olarak, bu dünyadaki yasamimizin amaci nedir?" Bu yanit olmaksizin, bireyler olarak davranislarimizi sekillendirmek ve temel bir mutluluga ulasmak amaciyla karsilikli iletisim kurabildigimiz bir toplum olusturmak için benimsememiz gereken hareket tarzini açikça göremeyiz. Bir insanin mutlu olmak için sahip olmasi gereken kisiligi ve özellikleri nasil tanimladigimiz, her insanin tam bir gelisimi basarabilmesi için gereksinim duydugu ruhani ve fiziksel çevreyi belirleyecektir.

Dogal olarak, insanin kisiligi ile toplumun ve uygarligin özellikleri birbiriyle iliskilidir. Bireyin yasamdaki amacini sorgularken, ailenin ve bunun ötesinde, yerel, ulusal ve dünya toplumunun temel amacini da sorgulamaktan kaçinamayiz.

Bugün, kentsel veya kirsal alanlarda, yoksul veya zengin ülkelerde var olan yerlesim merkezlerinin insanin gereksinimlerini karsilamak ve insan irkinin üyelerine mutluluk saglamak konusunda basarisiz olduguna dair yaygin inanç, bizi, yeni yasam modellerinin gelistirilmesine ve gelismeye elverisli bir çevre konusunda yeni kavramlara götürecek olan bir insan bilincinin uyanmakta oldugunun bir kanitidir. Bu yaklasimin temelinde, insanin ruhani bir yapiya sahip oldugunun kabul edilmesi yatmaktadir. Korunmasi ve beslenmesi gereken, sadece fiziksel vücut degildir. Hem insanin gelisiminin kaynagi ve temeli ve hem de, diger insanlarla olgun ve gönüllü bir isbirligi kurmasinin araçlari olan rasyonel ve ruhani özelliklerinin de beslenmesi gereklidir. Yerlesim yeri, insanin dogasinin bu üç yönünün - fiziksel, rasyonel ve ruhani - gelistigi fiziksel çevredir.

Toplum, insan yasaminin, özü Tanri'yi tanimak ve O'na tapmak ve sürekli ilerleyen bir uygarligi daha da ileri götürmek olan temel amacini yansitmalidir. Dua, meditasyon ve insanliga hizmet ruhu içinde yapilan is, Zati ve Dogasi insanin kavrayisinin ötesinde olan, ama Plani ve Kilavuzlugu dünyadaki dinlerin Kurucularinin yasamlarinda ve ögretilerinde ortaya çikan Yüce bir Kaynaga yapilan ibadetin ifadeleridir. Bu inanç sistemleri ilahi bir planin yürütülmesindeki çesitli asamalar ve insan toplumlari da her çagda din tarafindan olusturulan bir birligin fiziksel ifadeleri olarak görülmektedir. Nitekim, aile, kabile ve ulus birligini yansitan toplumlar gördük. Bu açidan bakildiginda, zamanimizda insanin mutlulugu, tüm insanlarin insan irkinin özde bir oldugunu kabul etmelerini ve insanligi, çagimizin ruhani yasasi ve önde gelen bir gereksinimi olan birlige ulastirmak için çaba göstermelerini gerektirmektedir. Ister kentte, kasabada veya ister köyde yasasinlar, erkekler, kadinlar ve çocuklar, Yaraticilari ve diger insanlarla kurduklari yakin iliski sayesinde, kendilerini sadece yakin çevreleri içinde bir araya getirmekle kalmayan, fakat mekan sinirlarini asarak, dünya üzerindeki tüm insanlari kucaklayan ruhani bir bagla kaynasabilirler. Bir yerlesim yeri, sakinlerinin gereksinimlerini ancak böyle bir çerçeve içinde karsilayabilir.

Her insanin içinde gerçek mutlulugu arama ve kendisine ve insanlik ailesine karsi olan yüce sorumluluklarini yerine getirme konusunda içten bir arzu uyandirmak için, toplum yasaminin belirli gerekliliklerin karsilanmasini tesvik etmesi gerekmektedir. Bunlardan bazilari sunlardir:

Iyi bir karakterin ve dürüstlük, güvenilirlik, sefkat ve adalet gibi ruhani özelliklerin gelistirilmesinin tesvik edilmesi.
Tüm insanlarin irk, inanç, sinif, milliyet ve cinsiyet konusundaki bölücü önyargilardan uzaklasmasina dogru yavas yavas egitilmesi.
Insanin gelisimini engelleyen her türlü hurafenin, din ile bilimin gerçegin iki yönü olarak uyum içinde olduklarinin anlasilmasi yoluyla yok edilmesi.
Her bireyin sahip oldugu essiz hüner ve yeteneklerin, bir is veya bir meslek edinilmesi amaciyla kazanilan bilginin ve becerilerin sadece kisisel doyum için degil, tüm toplumun yasaminin zenginlestirilmesine bir katki olarak da görülmesi yoluyla gelistirilmesi.
Her iki cinsin de toplumun seçim, yönetim ve karar alma süreçlerine tam olarak katilmasi.
Böyle bir çevrede bireyler ve toplum, tüm insanlarin mutlulugu konusuna karsilikli önem vererek sürekli bir iletisim içinde olacaklardir. Örnegin, toplumun temel birimi olan ve genellikle de birey ile toplum arasindaki en güçlü bag olan aile, sadece üyelerinin fiziksel rahati konusunda degil, ruhani gelisimleri konusunda da bir sorumluluga sahiptir. Evlilik, eslerin özgür seçimi, ebeveynleri onayi ve toplumun yönetim organinin denetimi altinda gerçeklesmeli ve erkeklerle kadinlarin gerçek esitligi, çocuklarin bir sevgi ve evrensellik ortami içinde yetistirilmesi ve ailedeki her bireyin haklarinin ve sorumluluklarinin kabul edilmesi konularindaki kararliliga dayanmalidir.
Yerel, ulusal ve uluslararasi bir yönetim modeli, bireylerin inançlarindan dogan enerjiyi, bu yaratici gücü sistemli bir yolla yeni bir sosyal davranis düzeyi yaratmak amaciyla kullanacak olan kurumlara kanalize etmelidir. Örnek olarak, yerel yönetim kurumu toplumdaki tüm üyeler tarafindan gizli oyla ve aday gösterme ve propaganda olmaksizin seçilmelidir. Böylece çikar çevrelerinden kurtulmus olan böyle bir yönetim kurumuna, toplumunun refahini saglama sorumlulugu verilmis olacaktir. Ancak, kararlarina ve hareketlerine her zaman tüm insanliga karsi duydugu sorumluluk yön verecektir. Amaci, sadece toplumunun üyelerinin ötesinde, yardima ihtiyaci olan herkesi kaynaklari çerçevesinde egitmek, özen göstermek ve yardimci olmak için çalismak olacaktir. Her zaman uyumu, gelisimi ve adaleti gelistirmek için çalisacaktir. Toplumun tüm üyelerinin kendi fikirleriyle katkida bulunduklari düzenli toplantilar kanaliyla, hem bireysel ve hem de toplumsal ihtiyaçlar ve hedefler konusunda yapilan mesveretlerle toplumun üyelerine bagli olacaktir.

Duanin ve meditasyonun bireyin ve toplumun yasaminda sahip olacagi önemli konum, köylerin, kasabalarin ve sehirlerin kalbinde yer alacak olan ibadet yerlerinin rolünü destekleyecek ve bunlari küresel bir topluma baglayacaktir. Bu mabetler her türlü geçmise ve inanca sahip olan tüm insanlara açik olmali ve çevresinde her toplumun bilim, egitim, yardim ve yönetim kurumlarinin dönecegi bir merkez olarak hizmet vermek üzere büyütülmeli ve gelistirilmelidir. Toplumun üyeleri her günün basinda dua ve meditasyon için buraya geleceklerdir. Bu sekilde, evde, okulda veya iste olsun, ofiste, çiftlikte veya fabrikada olsun, tüm günlük etkinlikler ruhani bir kaynaktan akacak ve inancin disa vurulan bir ifadesi olacaktir.

Her ne kadar, organik olarak birlesmis bir insanligin sonuçta varacagi zenginlik ve gelecekteki bir dünya toplumu içindeki bireyin ve ortak yasamin özellikleri ancak silik bir sekilde hayal edilebilse de, böyle bir gelisimin içinde yer alacagi model ve yardima ihtiyaci olan bir insanligin sorumluluk sahibi liderlerinin simdi atmasi gereken adimlar açikça görülebilmekte ve inanç, cesaret ve kararlilikla izlenmelidir.

BAHAI ULUSLARARASI TOPLUMU

VE

BIRLESMIS MILLETLER

Bahai Uluslararasi Toplumu uluslararasi bir hükümet disi kurum olarak, Birlesmis Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi (ECOSOC) ve Birlesmis Milletler Çocuklar Fonu (UNICEF)'nda danismanlik statüsüne sahiptir ve Birlesmis Milletler Çevre Programi (UNEP) ve Birlesmis Milletler Halkla Iliskiler Bölümü (DPI) ile isbirligi yapmaktadir. New York, Cenevre, Viyana ve Nairobi'de temsilcilikleri bulunmaktadir.

Bahai Uluslararasi Toplumu sosyal ve ekonomik kalkinma alanlarinda Birlesmis Milletler programlariyla olan isbirligi sirasinda, ECOSOC, onun islevsel komisyonlari, heyetleri ve ilgili kurumlariyla birlikte çalismistir. Bu etkinliklerde bilgiler saglamis, bildiriler sunmus ve su çesitli konularda brosürler yayinlamistir: insan haklari, sosyal kalkinma, kadinin statüsü, dünya besini, bilim ve teknoloji, nüfus, uyusturucu kullanimi, çevre, Birlesmis Milletler Üniversitesi, aile, gençlik, su, suçun önlenmesi, irk ayirimciliginin yok edilmesi, çöllesme ve insan yerlesimleri.

Bahai Uluslararasi Toplumu ayrica, Birlesmis Milletler yillarina, dünyamizin sosyo-ekonomik sorunlariyla ilgili olan önemli konferanslarina ve hazirlik ve izleme toplantilarina ve etkinliklerine de katilmistir.

Pages

Subscribe to Turkish